Neden havacılık filmleri gerçekçiliğini yitirdi?
Selim ATALAY
Günümüzde neden güzel havacılık filmleri çekilmiyor? Yapımlar neden kalitesiz? Yoksa biz çocukken her şey daha mı güzeldi? Bu sorunun cevabı içimize kaçan ihtiyar amcada gizli değil. Kısa bir cevap aramak kolaycılık olur ama en yalın haliyle cevap vermeye çalışalım.
Sinema ve havacılık birbirine uzak kavramlar değiller. Hollywood ikinci dünya savaşından itibaren soğuk savaşın son günlerine kadar geçen uzun sürede havacılık ve savaş temalı çok sayıda film çekti. Havacılık ve hava muharebeleri seyircinin en çok izlemek istediği şeylerdi.Ne oluyordu da insanlar bu kadar merak ediyordu.Bunu anlayabilmek otuzlu yıllara kadar gitmek gerekiyor.
Havacılık tarihini bilenler bu dönemin altın yıllar olarak geçtiğini bilirler.Uçaklar ve onunla alakalı her şey bugün bizim için SpaceX 9 yada Starlink uyduları neyse oydu. Hava seyahati de tıpkı uzay yolculuğu gibiydi. Gazetelerde havacılık haberleri manşet olurdu.
O yıllarda çocuk olsaydınız hafızanızdan çıkmayacak tek şey yaşadığınız yere uçan sirkin gelmesi olabilirdi. Hava gösterelerinin bugünkü kadar yaygın olmadığı yıllarda pek çok gözü pek pilot ve akrobat uçaklarla akla hayale gelmeyen akrobasi manevraları yapardı.
İlgi o kadar büyüktü ki uçan sirkler tabiri caizse para basıyordu.Sonradan ulusal kahraman ilan edilecek General James “Jimmy” Doolittle avcı pilotluğundan yedek statüsüne geçmiş ve bu mesleğin öncüsü olmuştu.
Almanlar sinemayı propaganda aracı olarak muhteşem bir şekilde kullanıyorlardı. Amerika Birleşik Devletleri savaşa sonradan girdiği gibi bu konuya pek önem vermemişti ABD’nin sinemanın gücünü fark etmesi birazda geç oldu ama güç olmadı.
Birleşik devletler hükümeti ve Holywood işbirliğine gitti. Pek çok Hollywood yıldızı savaş tahvileri satılması için ülkeyi karış karış geziyordu.Yönetmenler takım elbiselerini çıkarmış üzerlerine üniformalarını giymişlerdi. Hepsi cephelerdeki savaşı belgesele çevirebilmek için can atıyordu.
Uçaklar özellikle bombardıman uçakları aluminyum, bakır ve çelik gibi tonlarca pahalı metalden üretiliyordu. Bu madenlerin yer altından çıkarılması için binlerce işçi çalışyordu. Ham metali levhaya onu da uçabilen bir savaş aracına çevirebilmek ise binlerce dolara mal oluyordu.
Kaynakların kısıtlı olduğu bir devirde hem halk hem de bürokratlar paranın doğru yere gitmesini istiyordu. Havacı generaller daha çok uçak imal edilmesi için hazine bürokratlarını sıkıştırıyorlardı. Hazine, tek sıkıştıran yalnızca onlar değildi. Denizciler gemi istiyor, karacılar tank istiyor ve siz de uçak istiyorsunuz keşke hepinizi memnun edebilseydik ama bu bütçe ile bunu yapmamızın imkanı yok şeklinde cevap bir cevap alıyorlardı.
Birleşik devletler ordusu hava kolordusunun yolu işte bu şekilde Hollywood ile keşişmişti. İnsanlar aldıkları savaş tahvillerinin Nazileri yok edecek hava araçlarına dönüştüğü görürse pek çok insan ikna olurdu. Hava kuvvetlerinin yaptığı işler halka izah edilmeliydi. Halk hava gücünün savaşı sona erdireceğine inanırsa destek olurdu.
1942 yılında 8. Hava Kuvveti kurulduğunda yüz civarında personeli vardı. Ortada bırakın pilotu uçak dahi yoktu ama kısa sürede kadrolar dolmuş, uçaklar bulunmuştu. ABD kırsalından çıkmış çitçi çocukların tutun ünlü sporculara hatta Hollywood yıldızlarına kadar pek çok vatandaş göreve başlamıştı.
Pek çok yönetmen için Hollywood yıldızlarının yüzlerini filmlerinde kullanmak akla ilk gelen yöntemdi. Filmleri çekecek kameraları bulmaksa büyük bir zorluktu. Kameramanların gerçek savaş görevlerine gönderilmesi gerekiyordu. Bir sivili bombardıman uçağına yerleştirmek akla yatkın geliyordu ama Amerikan ordusu savaş alanındaki hiçbir sivilin can güvenliğini sağlayamayacağını öne sürüyordu ve sorumluluk almak istemiyordu.
Kameramanları askeri hizmete almak ve onlara astsubay üniforması giydirmek bir çözümmüş gibi akla gelse de bu da durumu tam olarak çözmüyordu. Ordunun politikası şu şekildeydi: Biz cephedeki askere bir silah ve o silahı kullanma eğitimi veririz. Bundan sonrası o askere kalmıştır. Asker kendini koruyabilecek her imkana sahiptir ve hayatta kalma sorumluluğu ona aittir. Tüm kameramanlar sonuç olarak uçaksavar topçusu olarak eğitim aldılar. Uçaklar saldırıya uğrarsa uçağı koruyacaklardı.Boş zamanlarında ise görüntü çekeceklerdi. Temelde askere alınan herhangi bir vatandaştan farkları yoktu.
BOMBARDIMAN UÇAK FİLMLERİ
İkinci dünya savaşı sırasında kimisi eğitim maksatlı kimisi propaganda amaçlı Memphis Bell: A Story of a Flying Fortres , Combat America gibi belgeseller çekildi. Savaş sonrasında ise 12 o’Clock High ve Combat Decision gibi filmler çekildi. Savaş bittiğinde Clark Gable gibi pek çok sinema yıldızı terhis oldu ama James “Jimmy” Stewart gibi bazı oyuncular yedeğe ayrılmayı seçtiler. James Stewart yalnızca savaş çıktığında aktif göreve çağrılmış olsa da bu sayede devamlı rütbe almaya devam etti.Onun iki yıldızlı bir tüm general ve B-24 pilotu olduğunu çok az sinemasever bilir.
İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra havacı gaziler anılarını yazdılar. Sinemacılar kendi tecrübelerini senaryolara döktüler. İkinci Dünya Savaşı uçaklarına ulaşmak çok daha kolaydı. Filmlerde rol kesenler eski havacılardı. Her şey gerçek gibiydi. İşte doksanlı yıllara kadar gelen miras buydu.
Bu insanlar göçtükçe hikayeler unutuldu. Sinemacılar havacılıktan anlamıyorlardı. Oyuncuların havacılık ile ilgisi yoktu. Senaristlerin çok az zamanı vardı. Pek çok uçak hurdalıklarda parçalandı. Gerçek hava çekimlerinin yerini ucuza kaçılmış bilgisayar efektleri aldı. Pek çok havacılık hayranı için bu hakaret gibiydi. Uçaklar ve havadaki sahneler kişiye bir filmin değil bilgisayar oyununun içindeymiş hissi veriyordu.
SEYİRCİ KEYİF ALMAK İSTER
Basit bir sinemasever ise izlediği şeyden keyif almak ister. Havacılık meraklılarının izlemekten keyif alacağı bir sahne, fazladan söylenmiş bir replik seyir sıkıcı hatta seyir zevkini bozucu gelebilecektir. Pek çok sinemasever bu yapımlardan keyif almak istiyor. Sanılanın aksine tarih dersi almak istemiyor. Belki bu bize yabancı bir kavram.
Millet olarak dizilerden tarih öğrenmeye çalışmak gibi alışkanlığımız olsa insanlar tarihi kitaplardan öğreniyorlar. İzledikleri şeyin bir drama olduğunu biliyorlar. Tarihte hiç gerçekleşmemiş diyaloglarla örülü olduğunu biliyorlar. Hikayenin işlenişi, verilen mesaj ve bu mesajı nasıl verdiği ile daha çok ilgileniyor. Çok daha meraklı sinemaseverler ise kamera açılarını ve renkleri kullanımı daha çok önemsiyor.
Hem iyi sinema olsun hem iyi havacılık filmi olsun dediğiniz zaman bu işin yolu iyi bir ekipten geçiyor. İyi yazılmış senaryoyu anlatacak, havacılık sevdalısı yönetmeniniz olmalı. Bu rolü üzerine biçilmiş bir kaftan gibi giyebilecek oyuncularınız olmalı. Sadece genç, güzel yada yakışıklı diye seçilmiş oyuncularla çektiğiniz filmlerde her zaman başarılı olamıyorsunuz.
Önümüzdeki birkaç yazıda gelecek vaat ettiğini düşündüğüm birkaç yapımdan bahsedeceğim. Bunların bir kısmının çekimlerine başlandı. Bir kısmı hala daha proje bir kısmı ise şekil alıyor. Ümit ediyorum ki 2021 yılında bu filmleri sinemada dizileri ise televizyonda izleme şansımız olur.
Selim ATALAY