Hava KuvvetleriLevent BaşaraYazarlar

Ceylanlar Birinci Körfez Savaşı için Erzurum’da

Levent Başara, Türk Hava Kuvvetleri filolarının Birinci Körfez Savaşı’ndaki faaliyetlerini anlattığı yazı dizisine devam ediyor. Körfez Savaşı başladığında Üsteğmen rütbesi ile 142. Filo’da (Ceylanlar) görev yapan Mücahit Yalçınkaya, o günleri şöyle anlatıyor…

Neden Erzurum’a intikal ettiniz sorusuyla başlamak istiyorum. Sizin Doğu’daki planlı intikal meydanınız Erzurum muydu? 

Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra, ABD’nin Irak’a yönelik bir harekât yapacağına yönelik söylentiler yayıldığında, bizde de çeşitli hazırlıklar yapılmaya başlandı. Türk Hava Kuvvetleri’nde filolar, barış zamanında çeşitli yedek meydanlara gider, o meydanların harbe hazırlıklarının devamlı olması sağlanır. 

Biz, 1’inci Taktik Hava Kuvveti Komutanlığı’na bağlı olduğumuz için hep Batı’daki yedek meydanlara giderdik. Örneğin, Dalaman Meydanı gibi. Doğu’da zaman zaman Erzurum Meydanı’na gittiğimiz olurdu ancak orada kalmazdık. 

İki uçak iner, bir süre kalır ve daha sonra geri üssümüze dönerdik. Erzurum Meydanı, bizim harekât planlarımızda intikal yeri olarak tahsisli değildi. O bölgede yapılacak bir harekât için Diyarbakır’daki 8’inci Ana Jet Üssü’ne intikal etmemiz daha kuvvetle muhtemeldi.

Batı’da ise farklı bir üsse intikal edecektik. Tabi bunlar hep planlara bağlıydı. Balıkesir, Dalaman veya Bandırma’ya da gidilebilirdi. Söylemek istediğim; bizim intikal planımız Batı’daki bir üs veya meydandı. Doğu’ya yönelik bir intikal planımız yoktu. 

Doğu bölgesinden 2nci Taktik Hava Kuvveti Komutanlığı sorumlu olduğu için, kendisine bağlı filolarla gerekli intikal planlarını yapmıştı. Yani, bu kuvvete bağlı filolar Doğu bölgesindeki, örneğin Batman, Erzurum, Muş gibi yedek meydanlara dağılacaktı. 

Zaten Körfez Savaşı başlayınca Diyarbakır’daki 181. ve 182.Filolar Batman’a gitti diye biliyorum. 184.Filo da RF-5A uçaklarıyla Batman’a intikal etmiş olabilir. (1) Dolayısıyla, Diyarbakır Hava Üssü’nü boşalttılar ve oraya NATO ülkelerinden filolar geldi.

Öyleyse, Körfez Savaşı’nın başlayacağına yönelik gelişmeler olunca, size Erzurum Meydanı’na intikal emri verildi.  

Evet. Biz zaten daha önceden hazırlıklarımızı yapmıştık. Erzurum’a gideceğimiz konuşulmaya başlayınca oraya bir ekip gitti. Gerekli hazırlıkları yaptı. Eksiklikler giderilmeye çalışıldı. Daha sonra intikal emri verildiğinde uçaklarımızı alıp gittik.

Görevimiz Hava Savunma

Göreviniz ne olacaktı? Filoda buna yönelik ne gibi hazırlıklar yaptınız?

Bizim görevimiz hava savunma olacaktı. Erzurum’a tamamen bu amaçla gidiyorduk. Üs’sün diğer filosu olan 141.Filo da hava savunma göreviyle Diyarbakır’a intikal etti. Zaten, dikkat ederseniz Türkiye’ye gelen NATO ülkelerine ait filoların da birincil görevi hava savunmaydı. Ne olur ne olmaz diye, kara hedeflerine taarruz etmek için çeşitli mühimmatlar getirenler de olmuş.

Erzurum’a intikale giderken biz orada ne kadar kalacağımızı bilmiyorduk. O yüzden intikal hazırlığını yapan personel biraz sıkıntı çekmiş olabilir. Biz pilotlar, bu tip intikal hazırlıklarına çok fazla karışmayız, bilmeyiz. 

Her filonun bu görevi yapacak Astsubay rütbesinde kadrolu personeli vardır. Neler götürülecek, orada neye ihtiyaç duyulacak vb. şeyleri onlar çok daha iyi bilirler. Gerekli hazırlıkları önceden yapar ve bir plan çerçevesinde tamamlarlar. Bize uçuş planı yapmak dışında fazla bir iş düşmez.

Bize tek söylenen orada uzun kalabileceğimizdi. Biz de eşyalarımızı ona göre hazırladık. Ben o zamanlar, 141.Filo’da görevli arkadaşım Atilla Erdoğdu ile Ankara’da aynı evde kalıyordum. O Diyarbakır’a, ben Erzurum’a gittim. İkimiz de ayrılacağımız için kaldığımız evi kapattık. 

Bu arada biz gelişmeleri yakından takip ediyorduk. Irak’ın elindeki silahlar, ABD nereleri bombalıyor, vs. Onun dışında aklıma gelen çok büyük hazırlıklarımız olmadı. Yani, taarruz edilecek hedefler veya o tip bilgiler verilmedi bize. Görevimiz sadece hava savunmaydı. İkinci bir görev tipimiz olmayacaktı.

141.Filo Diyarbakır’a gitti dediniz. 143.Filo (Öncel Filo) eğitime devam etti sanırım.

Evet, Öncel Filo Mürted’te kaldı. Onlar eğitim filosu oldukları için F-16 pilotu eğitimine devam ettiler. O filoda görev yapan öğretmen pilotlar, eğitim uçuşlarına devam ettiler. Fakat bize ve 141.Filo’ya 1 ya da 2 kişi takviye pilot olarak gelmiş olabilir.

142.Filo Erzurum’a intikal ediyor

142.Filo olarak Erzurum’a intikalinizi kaç uçakla yaptınız? Çift kişilik F-16D’lerinizi de götürdünüz mü? Toplu olarak mı kalkış yaptınız?

Evet, aynı gün hepimiz havalandık. Tarihini de hatırlıyorum: 9 Ocak 1991. Peş peşe, ikişerli kollar halinde kalkışlarımızı yaptık. Hatta benim kolumdaki pilot İlhan Filiz’di. Kendisini hatırlarsınız; Ege’de bir Yunan Mirage F-1 pilotuyla girdiği dogfight sonucunda Yunanlı pilot onu denize çakmaya çalışırken kendi çakılmıştı. (2) İşte o gün intikale giderken onunla birlikte kalktık. O benden yaşça büyük ve kıdemli olmasına rağmen, filoya yeni geldiği için lider bendim. 

Kalkıştan sonra dörtlü kolda toplandık ve Erzurum’a öyle gittik. Bütün filonun kalkışı 10-15 dakikalık aralıklarla oldu. En az 20 uçak götürdük diye tahmin ediyorum. 1 ya da 2 tane de çift kişilik F-16D götürdük. Zaten bizim fazla çift kişilik uçağımız yoktu. Onlar hep Öncel Filo’daydı.

Bu arada, uçaklarımızda herhangi bir şekilde mühimmat yüklü değildi. Zaten hakiki mühimmatla intikal yapılmaz. Hakiki mühimmat yüklü uçakla bir meydana inmek risklidir. İnişte bir şeyler ters giderse, arzu edilmeyen sonuçlar doğurabilir. O yüzden mühimmat yüklü uçakla harekât dışında iniş yapmaktan kaçınılır. Eğer bu şekilde iniş yapılacaksa da bunun için ilave önlemler alınır.

141.Filo da sizinle aynı gün mü Diyarbakır’a gitti?

Hayır, 141.Filo biz Erzurum’a gitmeden önce, Aralık ayında Diyarbakır’a gitti. Bunu nereden biliyorum? O filoda görevli ev arkadaşım Atilla ile haberleşmiştik. Bu tip intikaller Harekât Komutanı’na ilave yük getirir. Yapılması gereken çok fazla iş olur. O yüzden iki filoyu aynı anda intikal ettirmediler. (3)

Erzurum Meydanı bir F-16 filosunu barındıracak olanaklara sahip miydi? Bir harekât için hazır mıydı?

Olabildiği kadar hazırdı. Barış zamanı yapılan inceleme ve denetlemelerin amacı budur zaten. Buna İngilizce “site survey” denir. Yani kalınacak yere bir ekip önceden gidip inceler. Varsa eksiklikleri giderir. 

Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki yedek meydan komutanlıkları, bir muharebede oraya intikal edecek filolara hizmet verecek şekilde hazırlanmış, mühimmatından, bakım kolaylıklarına kadar her şeyi düşünülmüş bir şekilde donatılmıştır. Bu yerlerin harbe hazırlık seviyeleri hep gözlenir. 

Yıl içinde zaman zaman filolar iki ya da dört uçakla buralara gidip kalırlar. Yani bu meydanlar hiç kullanılmayan, atıl durumda bekleyen yerler değildir. Buralarda yıl içinde eğitim amaçlı mutlaka faaliyet yapılır.

Tabii ki, Erzurum Meydanı’nda 20 uçağa yönelik önceden alınmış bazı tedbirler ve yapılmış bazı hazırlıklar vardı. Daha önce de belirttiğim gibi önceden buraya ekipler gelmiş ve gerekli incelemeler yapılmıştı. Hatta, filo komutanımız da oraya gitmişti (Filo komutanımız Sezai Atav, Harekât Subayımız da Semih Birdoğan idi).

Erzurum Meydanı, ancak bir filoyu kaldırabilecek kapasitedeydi. Küçük bir filo binası vardı. Biz gelmeden önce orayı büyütmek için çalışmaya başlamışlardı. Biz gittikten sonra ancak tamamlanabildi. 

Filonun gazinosu

Filo binasındaki küçük bir odayı gazino olarak kullanıyorduk. Sadece bir televizyon, bir de 8 kişinin yemek yiyebileceği bir masa vardı. Kaldığımız süre boyunca zamanımız bu küçük odada geçti. 

Yemeklerimizi dönüşümlü olarak yiyorduk. Aynı anda topluca oturmak mümkün değildi. Önce 8 kişi yiyip kalkıyor, sonraki 8 kişi masaya oturuyordu.

Körfez Savaşı 16 Ocak’ta başladı. Biz Erzurum’a 9 Ocak’ta gitmiştik. Harekâtı televizyondan takip ettik. Gittiğimiz günden itibaren gözümüz herkes gibi televizyondaydı. O küçücük televizyon odasına sıkışık bir vaziyette doluşuyorduk. 

Erzurum Meydanı’ndaki küçük filo binasında televizyondan savaşı takip eden 142.Filo pilotları (Fotoğraf: Mücahit Yalçınkaya).

Daha sonra bu odayı biraz daha büyüttüler. Sorunuzun cevabı olarak şunu söyleyebilirim; Erzurum Meydanı hazır mıydı? Çok mükemmel bir şekilde hazır değildi maalesef.

Uçaklarınız hangarlarda mıydı yoksa açıkta mı duruyordu?

İntikal meydanı olduğu için orada korumalı hangar pek fazla yoktu. Uçaklarımızın çoğu dışarıdaydı. Onlara dışarıda bakım yapıldığı için çalışma koşulları zorluydu. Bakım ekibi çok zor şartlarda görev yaptı. Onların kapalı bir hat bakım binası vardı ama yetersizdi sanırım. Biz pilotlar 25 kişiydik ama onların sayısı çok daha fazlaydı.

142.Filo ekibi Erzurum Meydanı’ndaki hangarlardan birinin önünde (Fotoğraf: Mücahit Yalçınkaya).

Erzurum Meydanı o zamanlar sivil uçuşlara açık mıydı?

Erzurum Meydanı sivil bir meydan değildi. Askeri yedek meydan statüsündeydi. Henüz iç hat uçuşlarına açılmış bir meydan değildi. Türk Hava Yolları’nın uçakları bu meydana sefer yapmıyordu. 

Burası Türkiye’nin en yüksek meydanıdır. Yüksek irtifada olan bir meydan, uçaklar için her zaman risklidir. Fakat bu durum bizi etkilemedi. Sonuçta F-16 modern bir jet muharebe uçağıdır.

Oraya gittiğinizde hemen uçuşlara başladınız mı?  

Daha önce de bahsettiğim gibi bizim görevimiz tamamen hava savunmaydı. Türkiye’nin fiilen savaşa katılmasına karar verilirse, biz Diyarbakır’ın güneyindeki CAP (Combat Air Patrol – Muharebe Hava Devriyesi) bölgelerinde uçacaktık. Fakat biz Erzurum’a gittikten sonra, belki 3-4 hafta hiç uçuş yapmadık. Sadece iki uçakla Scramble (3) nöbeti tuttuk.

142.Filo’ya ait bir F-16C hava savunma eğitim uçuşunda (Fotoğraf: Mücahit Yalçınkaya).

Bizim herhangi bir yere taarruz etme gibi bir planımız yoktu. Sadece hava savunma görevi icra etmek üzere bekletildik. Eğer olur da, Türkiye aktif olarak savaşa girmeye karar verirse, o zaman görevimiz Türkiye’yi Irak’tan gelebilecek hava tehdidine karşı savunmak olacaktı. Ama öyle bir karar alınmadı.

Biz 3-4 hafta hiç uçamayınca bari kalkalım, gidelim bir yerlerde CAP yapalım, hava savunma eğitimi yapalım diye teklif yaptık. Biz derken Filo Komutanlığı, üst makamlara durumumuzu anlatıp, talebimizi iletti. Bu talebimize olumlu cevap verildi ve biz sabah 4, öğleden sonra 4 uçak olacak şekilde uçuşlara başladık. Türkiye’nin güneyine inmeden, yüksek irtifalarda uçuş eğitimleri yaptık.

Bu arada ABD, Irak’ta yüksek irtifadan bombardıman taktiklerini ilk kez bu harekâtta uygulamaya başladı. Yani ABD uçakları, hedeflerini yüksek irtifadan attıkları bombalarla vuruyordu. 

Bunu görünce, hemen biz de benzer taktikleri uygulamaya başlamak istedik. Biz normalde taarruz eğitimini atış sahalarında, eğitim bombaları kullanarak yaparız. Alçak irtifada profil uçuşuyla hedefe gelir, yükselip bombalarımızı bırakırız. 

Fakat gördük ki, ABD Irak’ın elindeki hava savunma sisteminin kabiliyetlerini çözmüş, çoğunluğunun alçak irtifa hava savunma silahları olduğunu tespit ettikleri için aşağıya inmeden, 20.000 feet yükseklikten hedefleri vuruyorlardı. 

Nasıl oluyor diye konuyu inceleyince F-16’ların da aynı şekilde nokta taarruz yapabileceğini anladık. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhı’na, eğitim uçuşları yapıp, hiç olmazsa bu yeni taktiği denemek istediğimizi, ABD’li pilotların yaptığı işi bizim de öğrenmemiz gerektiğini ilettik. Kabul edildi. 

Biz böylece ikili kollarda kalkıp, eğitim bombası taşımadan veya atış sahasına bile gitmeden, bir profil çizip, belirlediğimiz hedeflere 20.000 feet’ten simüle olarak atış eğitimi yapmaya başladık. Türk Hava Kuvvetleri’nde böyle bir taarruz şekli yoktu. İlk kez biz uygulamaya başladık (4).

Uçaklarınızda hava-hava mühimmatı olarak hangi tip füzeler yüklüydü?

O zamanlar AIM-120 AMRAAM füzesi envanterimize henüz girmemişti. Dolayısıyla, BVR (Beyond Visual Range – Görüş Ötesi Menzil) kabiliyetimiz yoktu. F-16’larımıza AIM-9M Sidewinder ısı güdümlü füze yükleniyordu. Bunlardan kanat ucu ve kanat altı silah istasyonlarında olmak üzere toplamda 4 tane taşıyorduk.

Dörder tane AIM-9M füzesi yüklü F-16C’ler (Fotoğraf: Internet).

Bu bir zafiyet yaratmıyor muydu? Hava savunma görevinde, karşınıza BVR. kabiliyetli füze yüklü bir düşman uçağı gelse nasıl önleyecektiniz?

Tabii ki, yaratıyordu. Biz bu dezavantajlı durumu bilerek görev yaptık. Bu arada, o zamanlar bizim uçaklarımızda RWR (Radar Warning Receiver – Radar İkaz Alıcısı) cihazı da yoktu. Risk alarak uçtuk. 

Yerden Atılan Füzeler

1993’te Bosna Savaşı’nda “Deny Flight Harekâtı”na katıldığımızda (5) uçaklarımızda RWR cihazı yine yoktu. Biz No-Fly Zone’da (Uçuşa Yasak Bölge) RWR alıcısı olmadan uçuş yapan tek ülke hava gücüydük. 

İşte bu uçuşların birinde, başımdan çok tehlikeli bir olay geçti. Bana füze atıldı. Yerden atılan bu hava savunma füzesinin izini görüp VTR’a (Video Tape Recorder) kaydetmiştim. AWACS’a “Bana füze attılar” dedim. Onlar da füzenin hangi tip olduğunu ilk başta söyleyemediler ama bölgeye giren Fransız Mirage 2000 uçaklarından füzenin SA-2 olduğunu teyit ettiler. Onların uçaklarında RWR cihazı vardı. 

Bu olaydan 2-3 saat sonra bana bir tane daha füze attılar. Bunu bana telsizden söylediler, uzakta olduğum için görmedim. Uçağımda bunları tespit edecek cihaz yoktu. Bana yönelen hiçbir radar tehdidini öğrenebilecek durumum yoktu. 

Yanlış hatırlamıyorsam o füzenin de SA-6 olduğunu söylemişlerdi. İtalya’da Ghedi Meydanı’na indiğimde, ilk atılan füzeyle ilgili çektiğim VTR görüntüsünü NATO Karargâhı’ndan istediler. Olayla ilgili raporumla birlikte göndermiştik.

Sırpların Mücahit Yalçınkaya’ya ateşlediği SA-2 füzesi (Fotoğraf: Wikipedia).
Ve SA-6 füzesi (Fotoğraf: Wikipedia).

RWR cihazı uçaklarımıza sonradan takıldı. Belki de “Deny Flight” dönüşü hazırlanan raporlardan sonra süreç hızlandırılmıştır. Bu cihaz gelince durumsal farkındalığımız arttı. Neyin ne olduğunu görerek uçmaya başladık. Hâlbuki, biz Körfez Savaşı’nda bu cihaz olmadan uçmuştuk. Bosna’da da tehlikenin farkında olmadan görev yaptık.

Türk F-16’larına takılan AN/ALQ-178 öz savunma sistemi (Fotoğraf: Loral Corporation).
Eski 142.Filo, yeni 113.Filo’ya ait bir F-16C Konya pistine teker koyuyor. Hava alığı altındaki ve kuyruk paraşütündeki öz savunma sistemi parçalarına dikkat (Fotoğraf: Levent Başara).

Erzurum’a gittiğinizde Filo İstihbarat Subayı size karşılaşacağınız tehditler hakkında ne gibi bilgiler verdi? Irak’tan neler gelebilir, hangi füzeler atılabilir bunlarla ilgili bilgi verdiler mi?

Son bilgiler elbette verildi ama biz zaten bunları gitmeden önce de biliyorduk. Normal barış zamanında bu bilgilendirmeler her zaman yapılır. Fakat savaş başlamak üzereyken bu faaliyet daha da yoğunlaştı. 

Irak uçaklarının kapasiteleri, taşıdıkları mühimmat, menzilleri vb. Bilgilendirmeler, uçak tanıma eğitimleri kapsamında sabah brifinglerinde tekrar tekrar hatırlatıldı. Hatta bizim bunları ezbere bilmemiz bekleniyordu. Sözlü sınav gibi sorular soruluyordu. Bilgilerin pekişmesi için bu sürekli yapıldı.

Bu arada, ilk kez uçaklarımıza Erzurum’da Chaff ve Flare yüklendi. (6) Bunun formlarını imzalamıştık. Sayısını şimdi hatırlamıyorum ama uçaklarımıza bu kartuşlar yüklendi.

Diyelim ki; düşman uçakları sınırı geçti ve onları önlemeniz gerekiyor. BVR füzeniz olmadan, sadece ısı güdümlü füzelerle bunu nasıl yapacaktınız? Karşınızdaki uçaklar size BVR füze atsa, nasıl fark edecektiniz?

İşte, belki de bu yüzden bize hiç görev vermediler. Kişisel görüşüm, bizi son tedbir olarak Erzurum’a yolladılar. Biz NATO’ya tahsisli değildik zaten. Uçuşlarımız milliydi. Bizi kontrol eden bir NATO karargâhı yoktu. 

O yüzden, söylediğiniz olasılıkta o uçaklar bütün ABD ve NATO savunmasını aşıp sınırlarımızdan içeri girse, yani bize savaş açsa, ülkemizi korumak için devreye biz girecektik. Isı güdümlü füzelerimizle, çeşitli taktikleri uygulayarak onları önleyecektik. O zamanki imkân ve kabiliyetlerimiz bu kadardı.

Size herhangi bir atlama durumunda hayatta kalma bilgisi verildi mi?

Eğer savaş Türkiye’ye sıçrasaydı, Irak üzerinde bekleme noktalarımız olacaktı. Orada olabilecek bir atlama durumunda neler yapılacağını biliyorduk. 

Hayatta kalma konuları elbette konuşuldu. O konuda eğitimli ve görevli Astsubay arkadaşlar bize nasıl haberleşeceğimizi ve hayatı idame kitlerindeki malzemelerin nasıl kullanılacağını anlattılar. Bunların çalışmalarını yaptık. 

Uçaktan atlama olayı gerçekten başımıza gelirse diye kullanacağımız bazı malzemelerimizi üzerimizde taşıyorduk. Hayatta kalma paketleri vardı. Hatta çok iyi hatırlıyorum, içlerinde bulunan peksimetlerin son tüketim tarihleri geçmişti. Biz bunların değiştirilmesini teklif etmiştik. Tartışılan konulardan biri olmuştu.

Size NBC ekipmanı dağıtıldı mı?

Tabi ki, dağıtıldı. Ben, aynı zamanda 142.Filo’nun NBC Subayı olduğum için tehditlere göre kırmızı, beyaz ve siyah alarm panoları yapmıştım. Eğer kimyasal bir taarruza maruz kalırsak, kendi kendinize yapacağımız iğneler vardı. Tek kullanımlık bu iğnelerin yanı sıra elbette NBC elbiselerimiz vardı.

Hiç alarm verildi mi? O elbiseleri giydiniz mi?

Evet giydik. Tatbikat yaptık. Gerçek alarm da verildi. Şu meşhur Scud füzesi alarmında Diyarbakır ve Batman’daki filolar havalandı.(7) Biz kalkmadık fakat bulunduğumuz yerlerdeki sığınaklara girdik. Kimyasal bir taarruz olup olmadığını bilmiyorduk. Gaz maskelerimizi takıp bekledik.

Biz uçaklarımıza hiç NBC teçhizatlı binmedik. Zaten o dönem boyunca uçuş yapmadık. Fakat uçak başına giderken gaz maskelerimizi yanımızda taşıyorduk. Eğitim uçuşlarına başladığımızda bile ne olur ne olmaz diye bu uygulamaya devam ettik. O maskeler hep elimizin altındaydı.

Diğer filolarla ortak taarruz paketleri oluşturmak gibi görevler konuşuldu mu?

Bu konu tartışılıyordu ama bizim görevimiz sadece CAP idi. Bizim herhangi bir filo ile ortak harekât planımız yoktu. Diğerlerinin olmuş olabilir ama bizim Irak’a yönelik bir görevimiz yoktu.

4-5 hafta hiç uçuş yapmadığınızı söylediniz. Bu süre zarfında ne yaptınız?

Bir kere, Erzurum bildiğiniz gibi Türkiye’nin en soğuk yerlerinden biri. İrtifa da yüksek olduğu için geceleri -50 dereceyi gördüğümüz zamanlar çok oldu. Bu şartlar altında biz uçmadığımız halde her gün uçaklarımızı çalıştırıyorduk. Sadece Scramble nöbetinde bekleyen uçakları değil, bütün uçakları çalıştırıyorduk. 

Sabah erken saatlerde kalkıp uçak başı yapıyor, motorları çalıştırıyorduk. Bataryalar o soğukta bazen devreye girmiyordu. Motor çalıştırmanın iki modu vardı: ilk modu devreye aldığımızda çalışmazsa ikinci modu denerdik. Yine batarya devreye girmez ve motor çalışmazsa başka bir uçağa geçerdik.

Dondurucu soğukta başarıyla çalışan yer ekipleri

İşte bu motor çalıştırma veya uçak değiştirme faaliyetleri sırasında yaşadığım anları hiç unutmuyorum. Biz, kafamızda kask, uçağın kokpitini kapatana kadar kirpiklerimiz donmuş bir halde uçağın içinde motor çalıştırma prosedürlerini yaparken, karşımızda yer ekibinden Astsubay arkadaşlarımızı görürdük. Onlar o soğukta görev yaparlardı.

Eğer uçak çalışmaz ve diğer uçağa geçersek düşünün siz durumu artık. Bizim kirpiklerimiz donarken, onlar bizden daha fazla o soğuğa maruz kalırlardı. Tüm o bekleyiş ikinci uçağın motoru çalıştırılıncaya kadar devam ederdi. 

Bazen de uçakların motorlarını çalıştırdıktan sonra rule yapar, sonra tekrar park yerine dönerdik. Teknisyen arkadaşlarımız bizleri beklerdi. Onların o hali hiç gözümün önünden gitmez. Erzurum intikalinde beni etkileyen anılardan en çarpıcı olanı budur.

Günlük motor çalıştırma veya sonrasında rule yapma görevi pilotlar arasında tahsis edilirdi. Diğerleri gazinoda televizyondan savaşın gidişatını izlerdi. Günlük basın haberleri dışında bize gelen istihbarat raporlarını da takip ediyorduk. 

Uzun bir süre evden ayrı kaldığımız için Filo Komutanı’nın girişimiyle evli olanlardan başlamak üzere bizi eve göndermeye başladılar. Fakat tam biz bekârlara sıra gelmişti ki Irak Savaşı bitti. Biz Erzurum’da kalmaya devam ettik ama. 

Ben Mürted’e 18 Mart tarihinde uçtuğumu hatırlıyorum. Hatta Alb. Aydoğan Babaoğlu ile birlikteydik. 3-5 gün kalıp, tekrar geri dönmüştük. (8)

Erzurum’a intikal ettikten 1,5-2 ay kadar sonra, artık bize bir görev verilmeyeceği belli oldu. Biz de yavaş yavaş sosyal hayata başladık. Ne mi yaptık? 

Yemeklerimiz yemekhaneden geliyordu, onun yerine mangal yapmaya başladık. Ben ve filo arkadaşım Özdilek Öcalan, Erzurum’a kayak takımlarımızı getirmiştik. O alıştırma yapmak için hafif meyilli yolda kayak yapmaya başladı. Erzurum-Palandöken’deki kayak tesisine gitme planımız vardı. Filo komutanımız izin verince bu tesise gitmeye ve kayak yapmaya başladık.

142.Filo uçucuları mangalda (Fotoğraf: Mücahit Yalçınkaya).
Üsteğmen Mücahit Yalçınkaya Erzurum-Palandöken kayak tesislerinde (Fotoğraf: Mücahit Yalçınkaya).

Aynı dönemde eğitim uçuşlarına da başlamıştık. Scramble nöbeti bitmişti. Eğitim uçuşu olanlar uçuyor, uçuşu olmayanlar Erzurum’a bol bol cağ kebabı yemeye gidiyordu. En büyük eğlencemiz ve vakit geçirme şansımız bunlardı.

142.Filo, Erzurum’un ünlü cağ kebabı tadımında (Fotoğraf: Mücahit Yalçınkaya).

Mürted’e yine toplu olarak mı döndünüz?

Bizim orada kaldığımız toplam süre yaklaşık 2 ay 10 gün olmuştur. Görevimiz bitince bizi gruplar halinde döndürdüler. İlk gidenler bizdik. Evli olanlar daha önce Mürted’e gidip geldikleri için, geri intikale önce biz bekârlardan başladılar. 3-4 gün arayla tüm ekip geri döndü.

Döndükten sonra bir durum değerlendirmesi yapıldı mı? Eksiklikler nelerdi vs. gibi?

Kesinlikle yapıldı. Zaten bu, filolardaki Harekât Subayı’nın görevidir. Her türlü harekâttan sonra “Alınan Dersler ve Eksiklikler” diye bir çalışma yapılır. Bu çalışma o filoda dosyalanarak saklanır. 

Eksikliklerimiz nelerdi? En başta lojistik konularda büyük sıkıntı vardı. Hayatı idame kitlerinin içindeki peksimetlerin tarihi geçmişti. Kimse kontrol etmemiş. Yemek konusunda çok sorun yaşadık. Harekâtla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen pilotların çoğu hasta oldu. 

Bize yemekler çeşitli genişlikte gözleri bulunan metal tepsilerde geliyordu. Biz bu tepsilerde deterjan artığı bulduk. Tepsiler iyi yıkanmadan, içlerinde deterjan artığıyla bize geliyormuş. Meğerse, ondan ishal olmuşuz. 

Bir müddet sonra gelen o yemekleri yememeye başladık. Bunun üzerine dışarıya çıkmamıza izin verildi. Erzurum Orduevi’nde yemek yemeye giderdik. 

Kıbrıs Barış Harekâtı’nda da benzer sorunların olduğunu, pilotların yiyecek sıkıntısı çektiklerini duymuştuk. Demek ki, fazla bir gelişme kaydedilmemiş, lojistik konulardaki sıkıntımız devam etmiş.

Lojistikle ilgili sıkıntılara başka bir örnek daha vereyim: Hepimizin üzerinde normal kumaştan yapılmış kombinezon ve montlar vardı. Bir aksilik olsa ve atlamak zorunda kalsak, hiçbir koruyuculuğu olmayan o kombinezon ve montlarla, o karda kışta ne yapardık bilemiyorum. 

Hava Kuvvetleri’nin imkânları kısıtlıydı. O koşullarda, ellerindeki malzemenin en iyisini veriyorlardı ama bazılarımızda ABD Hava Kuvvetleri’nde kullanılan kombinezon ve kışlık montlar vardı. Bir şekilde elde etmişlerdi. Ben bu durumu maddi yetersizliklere değil de, yeniliğe açık olmamaya bağlıyorum.

142.Filo, 4ncü Ana Jet Üs Komutanlığı filo binası önünde toplu halde (Fotoğraf: Mücahit Yalçınkaya).
142.Filo uçucuları Erzurum-Palandöken kayak tesisinde (Fotoğraf: Mücahit Yalçınkaya).
Bazı 142.Filo pilotları Erzurum intikal gazinosu binası önünde (Fotoğraf: Mücahit Yalçınkaya).

Açıklamalar:

(1) 181.Filo, 3 Ocak 1991’de Körfez Krizi nedeniyle Batman Meydanı’na intikal etmiştir. 22 Mart 1991’de geri intikal yapılmıştır. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Filo Tarihçeleri Cilt-IV (Ankara: HvKK Genel Sekreterliği Tarihçe Şube Müdürlüğü Yayınları No:44, 2009): 155. 184. Filo Körfez Krizi sırasında her an harekâta katılacak şekilde Diyarbakır Meydanı’nda hazır durumda beklemiştir. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Filo Tarihçeleri Cilt-IV (Ankara: HvKK Genel Sekreterliği Tarihçe Şube Müdürlüğü Yayınları No:44, 2009): 320.

(2) Emekli Hava Pilot Albay İlhan Filiz’in başından geçen olayla ilgili olarak linke tıklayınız. http://www.havaciyiz.com/Anilar34.htm

(3) 141.Filo, Körfez Krizi’nin sıcak bir çatışmaya dönüşmesi ihtimaline karşı 17 F-16 uçağı, 20 pilot ve 200 bakım personeli ile 3 Aralık 1990’da Diyarbakır Meydanı’na intikal etmiştir. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Filo Tarihçeleri Cilt-II (Ankara: HvKK Genel Sekreterliği Tarihçe Şube Müdürlüğü Yayınları No:44, 2009): 188. 142.Filo ise 8 Ocak 1991’de, Körfez Krizi nedeniyle Erzurum Meydanı’na intikal etmiştir. Filo, 19 Mart 1991’de Mürted’e geri intikal etmiştir. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Filo Tarihçeleri Cilt-II (Ankara: HvKK Genel Sekreterliği Tarihçe Şube Müdürlüğü Yayınları No:44, 2009): 257. 

(4) Körfez Krizi nedeniyle Malatya-Erhaç Meydanı’na intikal eden 111.Filo da benzer şekilde yüksek irtifadan bomba atma eğitimleri yapmıştır. Konuyla ilgili olarak Panterler Malatya’da.

(5) Birleşmiş Milletler’in Bosna-Hersek hava sahasını uçuşa yasak saha ilan etmesi üzerine, bu kararın uygulanması için NATO devreye girmiştir. 12 Nisan 1993’te ABD, Fransa ve Hollanda’ya ait hava unsurlarının katılımıyla başlayan harekâta İngiltere ve Türkiye de iştirak etmiştir. Ev sahibi İtalya, katılımcı ülkelere hava sahasını ve üslerini açmıştır. 142.Filo, Bosna-Hersek Harekâtı’na katılan ilk Türk Hava Kuvvetleri filosu olmuştur. Bu amaçla 142.Filo, İtalya’nın Ghedi Meydanı’na 18 Nisan 1993’te 18 F-16 ve 24 pilot ile intikal etmiştir. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Filo Tarihçeleri Cilt-II (Ankara: HvKK Genel Sekreterliği Tarihçe Şube Müdürlüğü Yayınları No:44, 2009): 258. 

(6) Chaff, radar güdümlü füzeleri aldatmak amacıyla uçaktan atılan, çok ince alüminyum folyo türü levha yapraklarıdır. Uçaktan bir kartuş ile atılır ve havada geniş bir yüzeye yayılır. Yayıldığı zaman radar yansıması yaparak gelen füzenin veya radar kaynağını yanıltır. Flare ise, uçaktan kartuşla atılan ve ayrıldığında çok kuvvetli ısı ve ışık çıkararak ısı güdümlü füzeleri yanıltan ısı toplarıdır. Kaya Şahin, Uçaklar ve Helikopterler (İstanbul: İnkılap Yayınları, 1999): 271.  

(7) Bahsi geçen Scud füzesi alarmı için Panterler Malatya’da. İtalyanlar Malatya’da. Belçikalılar Diyarbakır’da

(8) Alb. Aydoğan Babaoğlu daha sonra Orgeneral rütbesiyle Hava Kuvvetleri’nin 26ncı komutanı olmuştur. 

Levent Başara: [email protected]

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu