1953’te Örencik’te düşen Mosquito uçağı
Tarihler 20 Nisan 1953’ü gösterirken Türk Hava Kuvvetleri’ne ait Mosquito tipi uçak, Kütahya’da Örencik yakınlarında düşer. İki havacımız şehit olur. İkinci Dünya Savaşı’ndan kalan bir uçağın olayının peşine Selim Atalay düştü.
Havacılık tarihi efsane uçaklarla dolu. Belki de uçaklar hakkında efsanelerle dolu dememiz gerekiyor. De Havilland Mosquito bu uçaklardan biri. İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’de hızlı ve ucuz üretmek için ahşabın yoğun olarak kullanıldığı ama bir yandan da çok hızlı bir uçak.
Havacılık sevdalıların Mossie ismiyle bildiği uçağın Türk havacılık tarihindeki hizmet yaşamı da efsanelerle dolu. Efsaneler ve gerçekler. İkisini de birbirinden ayırmak ne kadar mümkün bilmiyorum.
Benim bu uçakla yolumun kesişmesi izlediğim belgeseller sayesinde olmuştu. Özellikle Türk hava kuvvetlerinde ki görev geçmişi ilgimi çekiyor ama bu konu hakkında fazla bir bilgi bulamıyordum. Zaman zaman devlet arşivlerini tarıyor zaman zaman gazete arşivlerini kurcalıyordum.
Milliyet Gazetesi’ndeki haber
Okuduğum bir gazete haberi sayesinde yaşadığım şehirde 1953 yılında bir Mosquito uçağının düştüğünü ve iki askerimizin şehit olduğunu öğrendim. Milliyet gazetesi 21.04.1953 tarihli “Bir Askeri Uçağımız Düştü” başlıklı haberinde şunlar yazıyor:
Milli savunma vekâleti temsil bürosundan bildirildiğine göre bugün pilot Yüzbaşı Hüseyin Orhun ve makinist başçavuş Özbek Aygen’in idaresindeki Moskito tipi askeri uçağımız Kütahya’nın Emet kazasında Örencik ovasına yanarak düşmüştür. Kazaya talim uçuşu yapmakta olan uçağın motorunda çıkan yangın sebep olmuştur. Sukut neticesinde her iki havacımız da şehit olmuşlardır. Pilot Yüzbaşı Hüseyin Orhun iki çocuk babası makinist astsubay Özbek Aygen ise bekârdır. Şehit subaylarımız yarın Kütahya’da askeri merasimle defnedileceklerdir.
Şehitler albümündeki bilgiler
Şehitler albümünü açtım. Şehit Hava Pilot Yüzbaşı Hüseyin Erorhun ve şehit Hava Telsiz Üstçavuş İ.Özbek Aygen. Şehitler albümünde kaza ile ilgili şu cümleler yazıyor:
“20.04.1953 tarihinde 1. Hava Üs komutanlığında görevli iken 6712 numaralı Mosquito uçağı ile görev uçuş esnasında uçağının havada yanması sonucunda Emet kazası civarına düşerek şehit olmuştur.”
Şehitler albümü ve gazete haberi arasında paralellik olduğu kadar bazı noktalarda çelişen bilgiler olduğunu görüyorum. Bununla birlikte gazete haberi bana şehitler albümünde olmayan çok değerli bir bilgiyi sunuyor.
Kazanın olduğu yeri öğrenmiştim. Emet yakınlarında bulunan Örencik’e gittim. Köy meydanında kahve ve cami karşılıklı bulunuyor. Kahvede veya camide kazayı hatırlayan birilerini bulabilirim diye düşündüm ve kahveye girdim.
Kahveyi işleten amca, bana Örencik tarihi hakkında bilgi veriyor. Örencik’in geçmişte kaza olduğunu büyük potansiyel barındırdığı öğreniyorum. İlçe dahi olabilirdik ama daha önceden köy olan Çavdarhisar’ın Aizanoi antik kenti nedeniyle ilçe yapılması sonucunda geride kaldık.
Lafı 1953 yılında yaşanan uçak kazasına getiriyorum Kahveci olayı babasından dinlediğini ama kendisinin görmediğini söylüyor. O sırada içeriye yaşlı bir amca giriyor. “Ben gördüm” diyor.
Bir anda dikkat kesiliyorum. Seksenli yaşlarda olan İbrahim Gültekin amca bana hikâyeyi anlatıyor:
“Ben uçağı düşerken gördüm. Uçağın düştüğü yerin biz Gürcü dağı diyoruz karşında amcaoğlumla hayvan güdüyorduk. Hava birden göz gözü görmez hale geldi. Adeta gece gibi karanlık oldu. Göz gözü görmüyordu. Şimşekler çakıyordu. İki beygirimizi vardı. Yıldırım düştü oracıkta öldü. Yağmurdan sırılsıklam olduk. Kanadı yanan bir uçak gördük. Birden kaşımızdaki dağa uçak düştü. Düştüğü yer eskide dereydi, taşlıktı. Şimdiyse hep orman oldu.”
Pekiyi uçak düştükten sonra ne oldu diye soruyorum:
“Uçağın düştüğü yer Abaş, Çerte ve Ömerfakı köylerinin ortasında diyebileceğimiz bir yerdi. Biz sırılsıklam vaziyetteydik. Uçağın düştüğü yere gitmedik. Sonra oraya gidenler uçağın ve pilotların parçalandığını anlattılar.
Pilotlardan birisinin saçlı derisini bulmuşlar. Ağaçlarda üniforma parçaları vücut parçaları varmış hatta pilotlardan birisinin parmağına yüzük varmış o yüzüğü oraya gidenlerden birisi almış.”
Kahveci amca araya giriyor “Kesmiş parmağı yüzüğü cebine atmış. Babam sonradan uçağın düştüğü yere gitmiş hatta ufak bir alüminyum parça getirmişti. Bundan kendisine sigara ağızlığı yapmıştı.”
Artık hikâyeyi biliyordum ama o tarihlerde bu hikâyeleri derlemek gibi bir niyetim yoktu. Ne not almıştım ne de duyduklarımı kayıt etmiştim. Sonradan İbrahim amcanın vefat ettiğini duyunca çok pişman olmuştum.
Kazayı tekrar araştırmak ve bir makale haline getirmem için üzerinden epey bir zaman geçmesi gerekecekti. Kaza araştırmalarım bir kenarda beklerken biraz da De Havilland Mosquito uçağından bahsetmek istiyorum.
Her şey Geoffrey De Havilland’ın gövdesi ahşaptan yapılmış bir bombardıman uçağı fikriyle İngiliz havacılık bakanlığına gitmesiyle başladı. De Havilland daha önce ahşap gövdeyi yarış uçağı olan DH 88 Comet’de kullanmıştı. Başlangıçta önerisi destek görmemişti. De Havilland uçağı kendi imkânlarıyla üretmiş ve uçurmuştu. İlk uçuşunda yetkililer yüksek hızından etkilenmişlerdi.
Uçağın gövdesi bugün hala tekne yapımında kullanılan lamine ahşap imalat yöntemiyle inşa edilmişti. Bu yöntemde gövde iki parça halinde üretiliyordu. Yapı malzemesi olarak balsa ağacı ve plywood kullanılıyordu. Kalıp üzerine yatırılan balsa ağacı ve kontraplak tutkal yapıştırılıyor. Uzunlamasına üretilen gövdeler iki parça halinde birleştiriliyordu.
De Havilland Mosquito hızlı bombardıman uçağı olarak tasarlanmıştı. Uçak tek pilotla uçuruluyordu. Pilotun yanında bir rasıt görev yapıyordu. En önemli görevi bombardıman sırasında uçağın burnunda bulunan bombardıman nişangâhını kullanarak isabetli bombardıman yapılmasını sağlıyordu.
Mosquito uçağı belki bombardıman uçağı olarak tasarlanmıştı ama uçak aynı zamanda avcı uçağı karakteristikleri gösteriyordu. Belki bu nedenle Mosquito uçağının en çok üretilen modeli FB isimli avcı bombardıman modeli olmuştu. FB Mk VI modelinin burnunda dört adet 7.7 mm makineli tüfek ve dört adet 20 mm Hispano top bulunuyordu. Ayrıca 910 kilogram bir adet bombayı yada 8 adet RP-3 güdümsüz roketlerini ateşleyebiliyordu.
Bu modelde rasıt telsizci ve seyrüseferci olarak uçuyordu. Özellikle radyo seyrüsefer araçlarını rasıt kullanıyordu.
İngiltere De Havilland Mosquito FB Mk VI uçağını gemilere ve denizaltılara yapılan saldırılarda kullanıyordu. İngiliz kamuoyun kalbinde yer eden operasyonlar bunlar değildi elbet. Mosquito uçakları düzenli şekilde Gestapo merkezlerine baskınlar düzenliyordu ve başarılı oluyordu hatta bir seferinde Göebbels radyoya konuşma yaparken konuştuğu binayı vurmuşlardı. Patlayan bomba seslerini bütün Alman ulusu dinlemişti.
Mosquito’lar Türkiye’de
Türk hava kuvvetlerinin De Havilland Mosquito uçaklarını tedarik etmesinde ki ilk amacı gemilere taarruz edebilecek bir uçağa sahip olmaktı. Bu maksatla en uygun modelin FBMk VI uçağı olduğu düşünülmüş ve 132 adet satın alınmıştı. Ayrıca uçağın iki koltuklu eğitim modeli olan T Mk III uçaklarından 10 adet tedarik edilmişti. Üç Mosquito uçağı Harita genel komutanlığı için satın alınmıştı.
Uçaklar başlangıçta İzmir Gaziemir’de bulunan 3. Tayyare alayına teslim edilmişlerdi. Sonra sırasıyla Eskişehir’de bulunan 1. Tayyare alayına ve Diyarbakır’da bulunan 2. Alay uçaklarını teslim almışlardı. Diyarbakır’da ki uçaklar sonra Eskişehir’e nakledilecekti.
Kazada düşen uçak
6712 No’luMosquito uçağının geçmişini öğrenmek için Ole Nikolajsen’in “Turkish Military Aircraft Since 1912” kitabına bakıyorum. Uçağın 1. Üsse ait olduğunu öğreniyorum. Türk hava kuvvetleri Tayyare alaylarından üs sistemine geçince Eskişehir’de bulunan 1. Alay 1. Üsse çevrilmişti. Demek ki uçak Eskişehir’den havalanmıştı. Ayrıca uçak Diyarbakır’dan Eskişehir’e nakledilen uçaklardan bir tanesiydi. Bu konuya ileride tekrar değineceğiz.
6712 No’lu Mosquito İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinde PZ379 kuyruk numarasıyla 143. Filoda uçmuş. İskoçya’da konuşlanan filo savaşın son yıllarında Alman denizaltılarına yaptığı başarılı operasyonlarıyla biliniyor.
6712 No’lu Mosquito nasıl kaza yapmıştı. Bu sorunun cevabını arayabilmek içinde Abaş köyüne gitmiştim. Maalesef kazayı gören birilerine ulaşamamıştım. Rotamı Çerte köyüne çevirmiştim. Burada kazaya dair ilginç detaylar öğreniyorum ama duyduklarımdan hangileri efsane hangileri gerçek bilemiyorum.
Hikâyeyi büyüklerinden dinleyen 1956 doğumlu Mehmet Ali Karaca ile konuşuyorum. Bana kazayı büyüklerinden duyduğu şekliyle anlatıyor:
“Uçak Düşecek köyüne varmadan yıldırım düşüyor. Dağı aşarken uçağın kanadı Düşecek köyüne yakın bir mevkide düşüyor. Uçak tek kanatla Çerte köyüne doğru ilerliyor. Pilotlar Eskişehir ile konuşuyorlar. Uçağın yaralı olduğunu anlatıyorlar. Uçaktan atlamayın geri getirmeye çalışın cevabını alıyor. Uçak bizim Yayla altı ya da Küllük’ün deresi dediğimiz mevkie düşüyor. Subayların cesedi parçalanıyor. Ağaçlara üniforma ve ceset parçaları saçılıyor. Orada o zamanlar mandıralar var. Köylü enkaz alanına gidiyor. O yıllarda köyde öğretmenlik yapan başka köylü birisi pilotun yüzüğünü alıyor. Aylar sonra ormanda gezinen birisi yayan yürümeyle birkaç saatlik uzaklıkta olan bir mevkide uçağın tekerini buluyor. Bizim duyduklarımız bunlar”
Havacılık açısından tek kanatla uçmak konusu biraz efsane gibi olsa da şahitlerin anlattıkları önemi…
Ben olayı şahitlerden dinlemek istiyorum. Acaba kim bilebilir ki diye konuşurken köyün yaşlılarından Süleyman Oynar amca geliyor yanımıza. Kazayı soruyorum.
O günlerde 19-20 yaşlarında olan Süleyman amca başlıyor anlatmaya:
“Ben yevmiye ile çobanlık yapıyordum o zaman. Her taraf karanlık oldu; gece gibi kapkaranlık oldu hava. Ben dedim havaya ne oluyor kış günü mü böyle ki dedim. Yayla altına tayyare düşmüş dediler.
Ben gençtim ama uçağın düştüğü yere gidemedim. Buraya köy meydanına geldim. Süleyman dayı Yayla altına tayyare düşmüş. Şimşek düşmüş ilerlerde. Kanatsız gelmiş. Düştüğü yere kadar tek kanatla gelmiş. Böyle olduğu yeri motorla kazmış. Subayların elbiseleri derileri hep çamlara asılmış dediler. Ben uçağın düştüğü yere hiç varmadım. O zamanın muhtarı Halil ağa kanatlarını ve bazı parçalarını yer odası vardı oraya koydular. Koca kapının orada kanat bir zaman durdu.
Olay kafamda yavaş yavaş netleşmeye başlıyordu. Kanat ve yüzük benim için halen daha bilinmezliğini koruyordu. Araştırmalarımı sürdürürken Ömerfakı köyünden Mehmet Selvi amca ile yolumuz keşişti. Mehmet amca adeta yürüyen bir tarih gibiydi. Yaşına rağmen olayları oldukça net hatırlıyordu.
Ben sordum. O anlattı:
“Olayın olduğu gün bizim köyün bir mevkisinde ben öküzlerle çift sürüyordum. Tepemden bir uçak geçti ama uçağın acayip bir sesi vardı. Ben köye vardım o günde günlerden pazartesi idi (20 Nisan 1953 Pazartesi gününe denk geliyor). Bizim köylülerde pazardan gelince dediler ki böyleyken böyle uçak düşmüş Yayla altında. Örencikle Abaş ve Çerte arasında. Biz bir kaç genç toparlandık koşa koşa gittik. Bizim köyle uçağın düştüğü yer aşağı yukarı bir buçuk saat mesafede. Oraya vardık ki uçak diye bir şey yok etrafta yalnızca parçalar var.
Yüzük iade ediliyor
Orada köyden birisi orada bir parmak buldu. Parmakta yüzük varmış. Yüzüğü parmaktan çıkardı. Parmağı oraya toprağa gömdü. Ondan sonra biriler geldi adamdan yüzüğü aldılar. Şimdi orada öyle dediler ki uçağın tekeri bir buçuk saatlik yere gitmiş. Uçağın düştüğü yer tahminen bir ev içi kadar çukur olmuş, oyulmuştu. Ondan sonra başka bir şey bilmiyorum. Sadece parçalar görünüyordu etrafta.
Uçağa yıldırım isabet edip etmediğini soruyorum. Öyle bir söylenti oldu. Havada yıldırım düşmüş uçağın kanadına uçak dengesini kaybetmiş dediler. Uçağın kanadının yandığını söylediler ama benim havada gördüğümde kanatlarında bir anormallik yoktu. Sesinde bir anormallik vardı. Uçak normal gidiyordu. Çok kanadını seçebileceğim bir durum yoktu. Çok kapalı bir havaydı. Yağmur yağmıştı. Nisan ayıydı. Son olarak cenazelerin akıbetini soruyorum. Biz gittiğimizde askerler parçaları toplamışlardı ama nereye götürdüler bilmiyorum demişti.
Mehmet amca ile mülakat yaptıktan sonra 1953 kazasını epey bir süre bir kenara bırakıyorum. Elimde makale yazacak kadar materyalim var dediğimde neredeyse uçağın son anlarını unutmuştum. Bu nedenle tekrar her şeyin başladığı yere Örencik’e geri dönmüştüm.
Şansım yaver gitmişti. Bir değil iki görgü tanığını bulmuştum. Tanıklardan bir tanesi İbrahim Gültekin amcanın kuzeni Ömer Ay idi. Seksen altı yaşındaki Ömer amcadan daha önce tekrar dinlediğim hikâyeyi anlatmasını istiyorum. Başlıyor anlatmaya:
“Hava aşırı yağışlıydı. Sisli kapkaranlık bir gündü. Mal gütmekten geliyorduk. İki beygirimiz vardı. Önümüze yıldırım düştü. Beygirlerden birisi hemen oracıktı öldü. Yıldırım düşen yerde senelerce ot bitmedi. Uçak havada dönerek dumanlar içinde düştü. Biz eve geldik sırılsıklamdık. Hayvanları diriltmeye çalıştılar. Bir tanesine su döktük dirildi. Bizim kıyafetlerimizi değiştirdiler. Uçağın düştüğü yere gitmek istedik ama bizi göndermediler hasta oluruz diye düşündüler. Uzak bir yer birde ya yayan gidilecek ya da binekle. Selvi çam dediğimiz yere düşmüş. Sonradan uçağın düştüğü yere gittik biz uçak vurduğu yere gömülmüş.
Kaza olduğunda dokuz yaşında olan Mustafa Acar amca okul paydos olmuş evimize yemeğe gidiyorduk diyor. Ömer amcayı işaret ederek bunlarla evimiz yan yanaydı. Oldukça yağışlı bir öğleden vaktiydi. Ben o zaman ya ikinci sınıfta yada üçüncü sınıfta okuyordum. Çok şiddetli yağmur yağıyordu. Şimşek düşmüş uçağın kanadına o zaman büyük dere vardı şimdi baraj yaptılar. Oraya yüksek bir yere karşıdan vurdu. O zaman orada mandıralar vardı. Bilmiyorum ilk kim önce vardı uçağın düştüğü yere. Pilotun parmağında altın yüzük varmış. Parmağını kesmişler yüzüğü almışlar. Öyle duyduk. Biz eve vardığımızda paçamızdan su akıyordu o kadar ıslanmıştık. Bizim Örencikten de uçağın düştüğü yere gidenler oldu ama biz gidemedik.
Kafamda olay netleşmişti. Uçağın geçtiği yerleri görmek ve bu kanat hikâyesini netleştirmek için Düşecek köyüne gidiyorum. Olayı hatırlayan yok maalesef. Kanadın düştüğü gören yok ama anlatılarda yer etmiş. Yağışlı bir günde gittiğim için uçağın düştüğü yere gidemiyoruz ama düştüğü yerin tahmini konumunu biliyorum.
Gelin kazayı bir kenara bırakalım. Mosquito uçaklarının Türk hava kuvvetlerindeki geçmişine göz atalım. Bu konu hakkında yazılı kaynaklarda çok az bilgi bulunuyor. İngiliz personel bu uçakları ne kadar çok seviyorsa bizim hava kuvvetlerimizde de tam tersi o kadar az seviliyor.
Son dönemde yazılan iki kitap De Havilland Mosquito uçakları hakkında bize yazılı bilgiler veriyor. Bu kitaplardan ilki “Babamın Hikâyesi Tayyareci”. Makinist astsubay olarak görev yapan Mehmet Erden’in oğlu Sedat Erden tarafından derlenen anıların benim için en ilgi çekici kısmı babasının Eskişehir’de görev yaptığı yıllar.
Mehmet Erden De Havilland Mosquito’yu deli bir ata benzetiyor. Hafif gövdeli ve güçlü motorlu bu uçağa her pilot zapt edemezdi. O nedenle usta bir pilot olmak gerekirdi. Bu uçak çok fazla kaza kırıma karıştı maalesef çok havacı şehit verdik.
Diğer kitap ise Ozan Polat’ın “Gökyüzünde 41 yıl” isimli kitabı. Adından anlaşılacağı üzere kitapta Ozan Polat’ın askeri örgencilikten itibaren başlayan havacılık dolu yılları anlatılıyor. Gaziemir yıllarında hurdalıkta gördüğü De Havilland Mosquito uçakları hakkında şunları söylüyor:
“Ne zaman model yapmak için balsa ağacına ihtiyaç duysam hurdalığa Mosquito uçaklarının gövdelerinden testere ile keserdim. Hurdalıkta çok fazla ortadan ikiye bölünmüş uçak vardı. Bu uçaklar 2. Dünya Savaşı yıllarında İngiltere’de aceleyle yapılmış iki motorlu bombardıman uçaklarıydı. Gövde iki kontraplak arasına preslenmiş 4,5 cm kalığında balsa ağacından yapılmıştı.
Savaş koşulları nedeniyle alelacele ahşaptan yapılmış bu uçakların kocaman iki tane motoru vardı. Motorları güçlü ama bir o kadarda ağırdı bununla birlikte hafif bir gövdesi vardı. Bu nedenle uçağın ufki istikrara çok zayıftı. Yan rüzgar inişlerinde tayyareyi pist içinde tutmak çok zordu. Sık sık rule kaçırıp pist dışına çıkar ve gövdesi ortada ikiye bölünür ve ölümlü kazalara yol açardı. Bu tayyare nedeniyle Türk hava kuvvetleri pek çok pilotunu kaybetmişti”
İkiye bölünen uçaklar
Bu noktada ortadan ikiye bölünme hadisesi hakkında bir şeyler karalamak istiyorum. Ortadan ikiye bölünme hadisesi hem 2.Dünya Savaşı yıllarında hem de sonrasında çok konuşulmuştu. Uzakdoğuda kanatlarda oluşan yapısal hasar nedeniyle birkaç uçak uzak doğuda kaza yapmış ve bir komisyon kurulmuştu. Sorumlunun kazeinden imal edilen tutkal olduğu düşünülmüştü.
Kazein bir süt proteiniydi. Uzak Doğu bölgesinde yaşayan mikroorganizmaların kazeini yediği ve uçağın ayrıldığı iddia edilmişti. Komisyona göre suçlu tutkal değildi. Muson iklimi nedeniyle uçaklar neme maruz kalmışlar ve birleştirilme yerleri esnemişti.
Bir başka bir komisyon ise neme ve sıcaklığı maruz kalmayan uçaklarda da benzer sorunlar görülmesinden dolayı asıl sorunun imalat hatası olduğu görüşünü belirtmişti. İlk uçaklar Kazein bazlı tutkallar kullanıyor olsa da sonraki uçaklarda Resorsinol PRF ve Aerolite isimli UF yapıştırıcılar kullanılmıştı.
Resorsinol uzun yıllar denizcilikte ve havacılıkta epoksi yapıştırıcılar gelene kadar kullanılan bir numaralı yapıştırıcı olmuştu. Günümüzde kullanımının azalmasının nedeni olarak yüksek derece zanaatkârlık istemesi öne sürülüyor. Tüm yüzeyler pürüzsüz olmalıydı ve iki parça birbirine işkence ile sağlam şekilde tutturmalıydı.
Mosquito uçaklarının bölünmesi ve bazı parçalarının ayrılması konusunda çok fazla tez var. Örneğin bunlardan birisi İngiliz hava kuvvetlerinin son dönem modellerde kullandığı gümüş renkli boyanın uçağa zarar vermesi. Singapur 1954 yılında tüm Mosquito uçaklarını yere indirmişti.
Türk hava kuvvetlerinin bu uçakları kullanımdan kaldırma nedenlerinden birisi olarak Türkiye’nin ikliminin sıcak ve nemli olması öne sürülmüştü. Bu denenle Diyarbakır’da ki bütün uçaklar Eskişehir’e nakledilmişti. Türkiye’de kaç uçak kazalara karışmıştı. Gerçekten kaza kırımları bu tezi destekleyecek kadar çok muydu?
Aviationsafetynetwork sitesine batığımız zaman toplam 11 adet De Havilland Mosquito kazası görüyoruz. Sitedeki kazaların bir tanesi hariç hepsi Türk hava kuvvetlerinin şehitler albümünden alınmış.
Şehitler albümü yalnızca ölümlü kazalar hakkında bilgi veriyor. On ayrı kazada toplam 14 personel şehit olmuş. Türk hava kuvvetlerinin 142 adet uçağı envaterinde tuttuğunu belirtmiştik. Kazaları oranladığımız zaman %10 altında bir değere ulaşıyoruz.
Bir başka ilginç bir durumsa şu: Bazı kazalarda sadece pilot şehit olmuş. Bu akıllara telsizci alınmadan uçulduğu düşüncesini akıllara getiriyor. Şehitler albümü bize tam bir istatistik vermiyor elbette. Çok sayıda gövde kaybedilmiş buna karşılık personel zarar görmemiş olabilir.
Örencik’teki kazanın nedeni yıldırım düşmesi olabilir mi?
Tekrar Örencek Kazası’na dönecek olursak acaba bu kazanın nedeni uçağa yıldırım isabet etmesi olabilir mi? Elektrik yükünün atılamaması bir yangın başlangıcı oluşturabilir mi?
Google Earth programında uçağın görüldüğü noktaları, inmek istediği çayırlığı ve düştüğü noktanın üzerinden geçen bir çizgi oluşturuyorum. Uzunluğu 10 kilometre civarında uçağın düştüğü yerle inmek istediği yer arasında yaklaşık 5 kilometre mesafe var.
Bu kaza hakkında hala bilmediğim çok fazla şey var. Gerçekten anlatılan telsiz görüşmesi gerçekleşti mi? Neden uçağı terk etmediler. Hem Erorhun yüzbaşı hem de Aygen astsubay evliydiler. Yüzük hangisine aitti. Sahibine ulaştırıldı mı? Bunlar cevabını arıyor.
Pekiyi, Mosquito uçaklarına ne oldu? Bu konu hakkında sınırlı bir bilgimiz var. Devlet arşivlerinde bulunan 7 Eylül 1954 tarihli belgeye göre uçaklar ve uçaklara ait malzemenin yurtdışına satılması için izin çıkarılmış.
O yıllarda kim Mosquito uçağı satın almak isterdi ki? Bu soruya yanıt ararken Spartan Air Service isimli şirkete ulaşmıştım. Şirket Kanada’da kurulmuş ve havadan fotoğraflama ve haritacılık hizmetleri verecekti. Tam da o yıllarda bu maksatla 15 uçak satın almışlar mı? Bizim uçaklar Kanada’ya mı satılmıştı. Bu maksatla ulaştığım Calgary Mosquito cemiyeti bana uçakların hepsinin İngiltere’den satın alındığı cevabını vermişti.
De Havilland Mosquito kendi efsanesini üreten bir uçak. Tıpkı 71 yıl önce gerçekleşen bu kazanın gibi pek çok efsane iç içe geçmiş durumda. Örencik’te yaşanan kaza Mosquito uçağının son kazası olmuştu. 1947 yılında görev yapmaya başlayan Mosquito uçakları 1953 yılında emekli edildiler. Yerlerini F-84G jet uçaklarına bıraktı.
KAYNAKLAR
- https://asn.flightsafety.org/wikibase/172006
- https://www.tayyareci.com/v2/hvsehitleri/cilt2-1948-65/1953-1956/126.htm
- https://www.tayyareci.com/v2/hvsehitleri/cilt2-1948-65/1953-1956/125.htm
- https://asn.flightsafety.org/asndb/type/MOSQ/1/TC