1950 yılında bir T-6 kazası… Yer: Kınık Köyü
T-6 Harvard eğitim uçağı İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında uzun yıllar binlerce askeri pilot yetiştirdi. Kullanıldığı ülkelerden biri de Türkiye idi. Şimdi yazarımız Selim Atalay bizleri 1950’ye götürüyor. Bilecik ve Kütahya arasında yer alan Kınık Köyü’ne… İşte T-6 kazası ve iki şehit pilotumuzun hikayesi…
“Hayat; siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir”
Alıntıladığım bu meşhur cümleyi duymayan var mı , bilmiyorum. Hepimiz zaman zaman John Lennon’un bu cümlesini hatırlatan anlar yaşarsınız. Tesadüfi dediğimiz olaylar hayatımızı şekillendirir.
1983 Çobanköy kazasını hakkındaki makalemi kaleme alırken gözümü 1950 yılında gerçekleşmiş P-47 kazasına dikmiştim. İkinci dünya savaşının bu ünlü uçağının karıştığı kazayı araştıracaktım ve bu sayede belki yeni şeyler öğrenecektim. P-47 avcı uçaklarının ülkemizdeki görev hayatına da bir nebze dokunmuş olacaktım.
Bu amaçla ilk baktığım kaynak “Hava Şehitler Albümü” oluyor. Bu maksatla ikinci cildi açıyorum ve Şehit Hava Pilot Üstçavuş Temel Altınışık isminin bulunduğu sayfayı buluyorum.1924’te Trabzon’da doğan Astsubay Pilot hakkında şu cümleleri okuyorum:
07.08.1950 tarihinde 5. Tayyare Alay Komutanlığında görevli iken 7118 numaralı Thunderbolt uçağı ile görev uçuşunda sola dönüşte liderin altına kayarak terse geçmiş , anormal durumdan kurtulamayarak Kütahya dağlarına düşmesi sonucunda şehit olmuştur.
Kazanın özet metninde “Kütahya Dağları” gibi muallak bir ifade geçiyor. O dönemin gazete haberlerine başvuruyorum. Son Posta ve Yeni Sabah isimli gazetelerde bu uçak kazasıyla alakalı haber yapıldığını öğreniyorum.
Son Posta gazetesi Kütahya’da Uçağımız Düştü başlıklı haberinde şunları yazıyordu:
Kütahya 7 (Hususi Muhabirimizden).Bu gece saat 22.15 sıralarında kuzey istikametinden gelmekte olan iki askeri filomuza mensup uçaklardan birisi ve Elekli mevkiine düşmüştür. Vaka mahalline doğru askeri imdat ekipleri ve sivil yardımcı ekipleri gönderilmiştir.
Geç vakit öğrendiğime göre hava filomuz Bursa’dan hareket etmiştir ve düşen uçak 17 no’lu ve içinde 3 kişi olan Moskito uçağıdır. Nereye düştüğü ve uçağın içindekilerin durumu henüz bilinmemektedir.
Yeni Sabah gazetesi “Bir Askeri Uçağımız Daha Düştü” başlıklı haberi birinci sayfada küçük bir sütunla duyurmuş ve şunları yazmıştı:
Kütahya 7 (Telefonla) Bursa’dan gece uçuşuna çıkan askeri tayyarelerden biri bu gece saat 22 raddelerinde Kütahya civarında düşmüştür.Uçağın düşmüş olması muhtemel yere yardım ekipleri gönderilmiştir.Nüfusça zayiat olup olmadığı henüz anlaşılmamıştır.
Bu feci kaza motorun bozulması sonucu gerçekleşmiştir.
İki haberinde kendimce saçma bulduğum hatta güldüğüm hataları vardı.Yeni Posta gazetesi tek kişilik avcı uçağı olan P-47 Thunderbolt uçağını 3 kişilik Mosquito uçağı olarak lanse etmişti.
De Havilland Mosquito iki kişilik bir uçaktı.Ne uçak tipi ne mürettebat sayısı gerçekle uyuşmuyordu.Yeni Sabah gazetesi uçak kazasının nedenini uçak düşer düşmez motorunun bozulması olarak açıklamıştı.Bir uçak neden düşerdi ki ya motoru bozulmuştur yada hava koşulları el vermemiştir.
Bu tarz ayrıntılar bana haberin en azından bazı kısımlarının uydurma olduğunu düşündürüyor. Bununla birlikte uçağın düştüğü yere dair bir ipucu elde etmiş oluyorum : Elekli.
Başlangıçta bana tanıdık gelmiyor. Biraz daha araştırma yapınca Kınık Köyü ismine ulaşıyorum.
Kınık Köyü’ndeyim
Başlangıçta Kınık köyünden ulaştığım insanlar olayı duyduklarını dile getiriyorlar ama hatırlayan ve bilen birilerinin yaşayıp yaşamadığını bilmediklerini de ekliyorlar. Bana anlatılan şeyler az çok şu şekildeydi:
Köyümüzle Sırören köyü arasına 1950 yılında bir uçak düşmüş iki pilot da ölmüş.
Bu noktadan sonra olay daha farklı bir hal alıyor çünkü 1950 yılında iki pilotun vefat ettiği tek bir kaza var. Kaza 25 Nisan 1950 tarihinde gerçekleşmişti. Kronolojik olarak benim araştırdığım kazadan bir önceki kazayı rastgele bulmuş oluyorum.
P-47’e niyet T-6’ya kısmet diyorum.Bakalım arazide yaptığım çalışmalar da doğru iz üzerinde olduğumu doğrulayacak mı diye kendi kendime soruyorum.
Şehitler albümüne bakıyorum. Bu kazada Öğretmen Pilot Teğmen Necdet Ergin ile Öğrenci Pilot Teğmen Nurettin Tavlan’ın şehit olduğunu öğreniyorum.
Şehitler albümünde bu kaza hakkında şu cümleler yazıyor : 25.04.1950 tarihinde hava okul komutanlığında öğretmen/öğrenci pilot iken Eskişehir-Kütahya-Bilecik arasında seyrüsefer uçuşu sırasında T-6 uçağı ile yaptığı mecburi inişte Kütahya’nın 16 km açığında öğretmeni/öğrencisi ile birlikte şehit olmuştur.
İki bilgi ilgimi çekiyor. Birincisi şehadet yeri kısmında Bozüyük yazıyor. Bozüyük, Kütahya sınırına yakın Bilecik’in ilçesi. İkincisiyse uçağın düştüğü yerin Kütahya’ya 16 km mesafede olması.
Aslında iki bilgi birbiriyle çelişiyor. 16 kilometre mesafeye de biraz çelişki ile yaklaşıyorum.
Gazetelerden bir şey bulabilir miyim ümidiyle günün gazetelerine bakıyorum. 29.04.1950 tarihli “Son Posta” gazetesinin kazayı haber yaptığını görüyorum. “ Kütahya’da Bir Uçağımız Düştü-İki Genç Pilotumuz Şehit Oldu.” Başlıklı haberi okuyorum:
26 Nisan Çarşamba günü gecesi Eskişehir’den Kütahya’ya gitmek üzere havalanan teğmen Necdet Ergin’in idaresindeki bir avcı uçağı fena hava şartları yüzünden Kütahya’nın Bozcahöyük köyü mevkiinde yere düşerek parçalanmıştır.
Uçağı idare eden Teğmen Necdet Ergin ve yanında bulunan Asteğmen Nurettin Tavlan bu sükut neticesinde parçalanarak ölmüşlerdir. Şehit tayyarecilerimizin cenazeleri Cuma günü saat 17.00’de törenle kaldırılarak şehitliğe defnedilmişlerdir.
Okuduğum haber metninin içerisinde ilgimi çeken birkaç nokta vardı. Birincisi uçağın Bozcahöyük köyünde düştüğü bilgisiydi. Bozcahöyük köyü Kütahya’ya yakın bir köy ama en önemlisi Kınık köyü ile sınır durumdaydı.
Doğru iz üzerindeydim ama her şeyden önemlisi “Şehitler Albümünde” neden Bozüyük yazıldığını anlamıştım. Bozüyük ve Bozcahöyük karıştırılmıştı.
Fena hava şartları ifadesi bana gerçekçi gelmemişti. Uydurma bir ifade miydi yoksa gerçeklik payı var mıydı? Kütahya gibi havanın birden değişebildiği bir şehirde elbette gerçeklik payı vardı ama yine şüphe ile yaklaşıyordum.
Haber olaydan üç gün sonra yazılmıştı ve Eskişehir’den bildiriliyordu. Büyük ihtimalle 29.04.1950 tarihinde resmi tören yapılmıştı. Şehadet tarihi olarak 29 Nisan tarihi yazılmıştı. Haberi yazan gazeteci büyük ihtimalle Eskişehir’de duyduklarını yazmıştı.
Son olarak iki kişilik bir eğitim uçağı olan T-6 Harvard için avcı uçağı yazılmıştı. Bu da haberin farklı bir hatasıydı. Bununla birlikte bana T-6 uçağını tanıtma fırsatı veren bir hataydı. Gelin hep birlikte T-6 uçağını tanıyalım.
T-6 eğitim uçağı ilk uçuşunu 1 Nisan 1935 tarihinde yapmıştır. Başlangıçta tek kişilik av , iki kişilik bombardıman ve iki kişilik eğitim rollerinde uçması planlanmıştı.
İlerleyen yıllarda uçağın tamamen silahsız bir eğitim uçağına dönüştürülmesi kararlaştırılmıştı. Bu sayede T-6 tam bir eğitimi uçağı olmuştu ama ne eğitim uçağı…İkinci Dünya Savaşı yıllarında müttefiklerin neredeyse en önemli eğitim uçağıydı.
Amerikan hava kuvvetleri ve donanmasının pilotları T-6 ile yetişmişti. İngiltere ve İngiliz Milletler Topluluğu üyesi ülkelerden gelen pilotların yolu istisnasız T-6 uçağından geçmişti. O yıllarda pek çok ülkenin askeri pilotaj eğitiminin ilk aşaması çift kanatlı ve yavaş uçaklarla başlıyordu. Bu uçakları uçurmak nispeten kolaydı.
Bununla birlikte yüksek performanslı av uçaklarını uçurmak ayrı bir meseleydi. Bu boşluğu doldurabilecek bir uçağa ihtiyaç vardı. İşte bu uçak T-6 Harvard idi.
Hata affetmeyen uçak
T-6 hızlı bir uçaktı. Hata affetmezdi. Özellikle pilotun hatalarını ortaya çıkarmak için tasarlanmıştı. Bu eğitmen pilota iki olasılık veriyordu. Hataların üzerine gitmek ve bu hataları düzelterek pilotu daha yüksek performanslı bir uçağa hazır hale getirmek. Bu mümkün olmuyorsa pilotu elemek.
T-6 için sıklıkla kullanılan bir cümle vardır: “Hız hayattır, hayat hızdır”.T-6 ile yapabileceğiniz en kötü şey yavaş uçmaktır.T-6’nın en sevmediği şey yavaş uçmaktır. Hayatta kalmak istiyorsanız hızlı uçmalısınız.
T-6 eğitim uçağı savaş boyunca 15495 adet üretilmişti. Savaş sonrasında içlerinde Türkiye’nin de olduğu 53 ülke tarafından kullanılmıştı. Türkiye’nin T-6 macerası 2 Ağustos 1948 tarihinde ABD‘den gemiyle getirilen 100 adet uçakla başlamıştı.
Türkiye toplamda 197 uçağı envanterine almış ve son uçakları 1974 yılında servis dışına çıkarmıştı. Bizim 26 yıllık T-6 maceramız sona ermiş olsa da G. Afrika cumhuriyeti bu uçağı 1995 yılına kadar kullanmıştı.
Bu arada ‘war bird’ olarak adlandırılan klasik uçağın kullanıcılarından birinin de Eskişehir Sivrihisar’da bulunan Sivrihisar Havacılık Merkezi olduğunu belirtmemde fayda var. Faal bir T-6 her yıl farklı havacılık gösterilerinde o muhteşem motor sesini bizlere dinletiyor.
Köye doğru yola çıkıyorum
Bu bilgilerle Sırören köyüne doğru yola çıkıyorum. Maalesef kazanın gece olmuş olması nedeniyle görgü tanığı bulamıyorum. Yalnızca yaşlı bir amca , Selim Rençber’in uçak köyün üzerinden geçerken sesini duyduğunu öğreniyorum.
Amca ile konuşmaya başlıyoruz:
“Ben evdeydim bir tayyare sesi duydum. O vakitler çok fazla tayyare uçardı. Bugün de zaman zaman göğe bakınca tayyare görüyorsun, sesini duyuyorsun. O yüzden önemsemedim. Tayyare üzerimizden geçtikten sonra bir cayırtı duyduk. Ben evden çıkmadım. Sonradan uçağın düştüğünü öğrendik.
Uçak bizim yanımızdaki Muhacir köyü “Osmaniye” köyünden geçmiş. Telsizden Osmaniye köyünü geçtim demiş. Motorumda arıza var , mecburi iniş yapacağım diye komutanlarına haber vermiş Bizim köyle Kınık üzerinde daireler çizip Kınık yakınında tepeye düşmüş. İki tane subay pilot (orijinal ifade yüzbaşı) varmış. Uçakla birlikte parçalanmışlar. Pilotların parçaları toplamışlar , uçağın düştüğü yerin az ilerisine gömüp etrafını taşla çevirmişler. Ben bu kadarını biliyorum”
Duyduklarım durumu daha da ilginçleştirmişti. Demek ki uçağın düştüğü yerde gayri resmi olsa da gerçek bir mezarlık vardı. Eskişehir’de içi boş tabutlar defnedilmişti. Enkaz alanını bir an evvel görmek istiyordum hatta bulabilirsem mezarları bulmak istiyordum.
Köylülerle enkaz alanın yerini konuşurken çelişkili bilgiler geliyor. Uçağın düştüğü bölgede manyezit madeni olduğunu ve topoğrafyanın epey değiştiğini duyuyorum. Kimileri orasının maden pasası altında kaldığını iddia ediyor.
Köylülerden Servet Kahraman mezarların madenin tam dibinde olduğunu söylüyor. Onun anlattıklarına göre mezarlara maden zarar vermemiş. Maalesef ortak bir fikir çıkmıyor. Bu kadar yolu gelmişken şansımı denemeliyim diyorum.
Maden sahasına gidiyoruz
Neyle karşılaşacağımı bilmeden yanımda rehberlerim Mikail Durmaz ve Yaşar Rençber ile birlikte maden sahasına doğru gidiyoruz. Maden sahasına varınca yeni yol basıldığı tahmin ettiğim bir bölgenin uçağın düştüğü yer olduğunu öğreniyorum.
Hemen Google Earth programını açıyorum. Bulunduğum konum Bozüyük’e yaklaşık 37 km uzaklıkta. Arkamı Osmaniye köyüne verdiğim zaman tam karşımda Kütahya’yı görüyorum ve ister istemez kuş uçuşu mesafeyi merak ediyorum. Bingo 16 km. Bu ölçümü iki kere yapıyorum. Bu sefer günümüzde Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı olan Kütahya meydanını (sivil kodu LTBN) nirengi alıyorum. Sonuç pek değişmiyor.
Elimdeki bu bilgilerle kitaplara ve haritalara geri dönüyorum. Arama motorlarına ”Osmaniye” yazınca il olan “Osmaniye” çıkıyor. Hem şehitler albümünde hem de uçak aileleri kitabının “T-6 Harvard” cildinde birkaç kere isminin geçtiğini görüyorum.
Harita programlarını karıştırınca Bilecik ilinin Bozüyük ilçesine bağlı bir köy olduğunu görüyorum. Hem şehitler albümünde hem de uçak aileleri kitabının “T-6 Harvard” cildinde birkaç kere isminin geçtiğini fark ediyorum. Biraz daha eşeleyince Eskişehir’de de “Osmaniye” köyü olduğunu görüyorum.
Bilecik/Bozüyük’e bağlı olan “Osmaniye” köyünde 27 Haziran 1951 tarihinde iki T-6 uçağının havada çarpıştığı yazıyor.
Pilot Teğmen İbrahim Akalın idaresindeki 7345 seri no’lu T-6 uçağı ile pilot Teğmen Salih Yıldırım’ın idaresindeki 7357 seri no’lu uçak havada çarpışmışlar. Bu olay hemen ilgimi çekiyor ama kendime odaklan Selim diyorum. Bak burası Kütahya sınırları içerisinde değil diyorum ve kendime geliyorum.
“Uçak Aileleri T-6 Harvard” kitabında genellikle uçak kayıpları seri numaraları ve şehit olan personel eşleşecek şekilde verilmiş. Buna rağmen 1950 Kınık kazası hakkında net bir uçak yok. O yıl düşen personeli belli olmayan iki uçak var. Bunlardan ilki 7326 (42-44399) seri no’lu T-6 diğeriyse 7262 (42-4110 ) seri no’lu uçak.
Hikayede eksik olan parçaları toplayabilmek üzerine Kınık köyünün eski muhtarına İbrahim Küneli’ye ulaşıyorum. Hikayeyi teyit ediyor. Uçağı bulan köylülerin içerisinde cesareti yüksek olan birisinin pilotlara ait parçaları topladığını bir torbaya koyup ileriye gömdüğünü ve mezar haline getirdiğini anlatıyor.
Maalesef o günleri hatırlayabilecek yaşlılardan olayı gören veya hatırlayan birisine ulaşamıyoruz. Tekrar yönümüzü maden sahasına çeviriyoruz. Bu sefer madenin diğer tarafına gidiyoruz ama ne uçağın vurduğu yere ne de etrafı taşlarla çevrili mezarlara ulaşamıyoruz.
İkinci sefer de elim boş dönüyorum. Belki bir haber çıkar diye haftalarca bekliyorum ama bir haber çıkmıyor. Makaleme bir son yazmak zorundayım . Bunu hikayeyi toparlayarak yapmak istiyorum:
Ilık bir nisan gecesiydi. Öğretmen pilot Necdet Ergin yanında öğrencisi Nurettin Tavlan ile birlikte gece uçuşuna çıkacaktı. Rota o yıllarda sıklıkla kullanılan bir eğitim rotasıydı. Eskişehir’den kalkacaklar Bilecik’e varacaklardı. Oradan Kütahya istikametine döneceklerdi.
Uçuş yaklaşık 150 km uzunluğunda bir rotada gerçekleştirilecekti.Tüm yolculuk ideal koşullarda 40-45 dakika sürecekti.
Eğitim uçuşu sorunsuz ilerliyordu ki Osmaniye kötü üzerinde motor takatini kaybetmeye başlamıştı. Pilot Teğmen Nurettin telsizden uçağında sorunlar olduğunu bildirdi. Neredeydi? Gaz lambalarının hafif ışığıyla aydınlatan karşısındaki köyü tanımıştı. “Osmaniye köyünü geçtim” dedi.
Kütahya’ya yaklaşık altı-yedi dakikalık bir uçuş mesafesi vardı. Motor gücünü kaybediyor ve uçak hızını kaybediyordu.
Sırören köyüne yaklaştığında kararını verdi: Mecburi iniş gerçekleştirecekti.T-6 için hız hayat demekti. Sürat kaybettikçe ölüme bir adım daha yaklaştığını biliyordu. Köye iniş gerçekleştiremezdi. Havada tur atarak inebileceği bir yer bulmak istedi. Önündeki tepenin biraz düz olduğunu gördü inişini gerçekleştirecekti.
Uçak havada tutunma hızını kaybetti. İnişi gerçekleştiremedi.Yere doğru büyük bir hızla çarptı. O zaman büyük bir cayırtı koptu. Uçak ve iki genç pilot parçalanmıştı.
Ertesi sabah köylülerden oluşan kalabalık patlama sesinin duyulduğu gitti. Uçak bir oyuk açmış parçaları etrafa saçılmıştı. Küçük alüminyum parçaları arasında ceset parçaları gördüler.
İçlerinden birisi pilotların naaşlarından kalan parçalarını toplayıp az ötede kazdığı iki çukura gömdü. Etrafını taşlarla çevirdi. Çağrılan jandarmanın yapacağı bir şey yoktu.
Eskişehir’deki yetkililere haber verildi. Kaza kırım inceleme ekipleri enkaz üzerinde araştırmalarını tamamladı.
Pilotların cenazeleri için resmi tören yapıldı. Şehitlikte iki boş mezara gömüldüler ve iki mezar taşına isimleri yazıldı….
İki pilotun hikayesi unutuldu. Gerçek mezarları ya yol oldu ya maden. Belki de sık ağaçların arasında bulunmayı bekliyorlar kim bilir?
KAYNAKLAR
1)Türk Hava Kuvvetleri Şehitler Albümü
2)Türk Hava Kuvvetleri Uçak Aileleri T-6
3) http://www.tayyareci.com/hvsehitleri/cilt2-1948-65/1950-1952/056.htm
4) http://www.tayyareci.com/hvsehitleri/cilt2-1948-65/1950-1952/058.htm