Havacılık TarihiUçuş Emniyeti

Murat Dağı’ndaki C-47 kazası ve yaşanan mucize

Tarihler 9 Mart 1966 tarihini gösterirken Kütahya’da Murat Dağı’na Türk Hava Kuvvetleri’ne ait C-47 nakliye uçağı düştü. İşte o kazanın izini, Selim Atalay sürdü…

 Bazı uçaklar havacılık tarihinin unutulmazlarındandır. Bugün de size böyle bir uçaktan bahsedeceğim. En baştan söylemeliyim ki bu bir uçak anlatısı olmayacak. Baş rolünde tarihin en meşhur nakliye uçağı C-47 Dakota’nın olduğu bir uçak kazasının gizemlerini hep birlikte çözeceğiz.

Unutulmaya yüz tutmuş bir olayı yeniden hatırlayacağız. Küçücük bir gazete küpürü ile başlayacağız ama emin olun hikaye bittiğinde nereden nereye diyeceksiniz. Daha ilk paragraftan hikayenin sonunu söylemek gibi bir gaflete düşmeyeceğim.

Kütahya’daki uçak kazaları

İlk atandığım zamanlarda Kütahya bölgesinde gerçekleşmiş uçak kazalarını merak etmiştim. Bu maksatla netten gazete arşivlerini incelemiştim. Bir kaza ilgimi çekmişti. 10 Mart 1966 tarihli Milliyet gazetesi “Bir Nakliye Uçağı Murat Dağına Çarpıp Parçalandı” şeklinde başlık atmıştı.

Haber metni ise şöyleydi : Etimesgut Askeri Hava Alanından kalkan bir C-47 askeri nakliye uçağı dün Kütahya’nın Gediz ilçesi civarındaki Murat Dağlarına çarparak parçalanmıştır. Bu kaza sırasında uçağın pilotu Üsteğmen Uslu , bütün aramalara rağmen bulunamamış iki Yüzbaşı ile üç astsubay ağır şekilde yaralanmıştır.

Tıpkı Kenya’da kaybolan dört havacımızda olduğu gibi “Kaybolan pilot” tamlaması bende merak uyandırmaya yetmişti. Üsteğmen Uslu’nun ismini şehitler albümünde de bulamamıştım. O tarihlerde Murat Dağı’na yaptığım kısa keşif gezisinden de sonuç alamamıştım. Aklımda soru işaretleriyle bu davayı bir kenarda bırakmıştım.

C-47 sorun çıkarmaması , mecburi inişlerde personelini hayatta tutması , tek motorla hatta iki motor kaybedilmiş olsa bile rahatlıkla acil iniş yapabiliyordu. Bunda şüphe yok ki geniş kanatlarının (neredeyse gövdesinin 1,5 katı) ve yunus şeklindeki gövdesinin payı çok büyüktür.

Bu sayede C-47 kötü hava koşullarında buzlanma yaptığında dahi planör gibi süzülerek uçabiliyor ve mürettebatın güvenli bir şekilde iniş yapmasına imkan veriyordu.Bu yüzden müttefiklerin favori uçağı haline gelmesi uzun sürmedi.

En uzun süre hizmet veren uçak

Ülkemizin C-47/DC-3 macerası 1946 yılında başlamış ve 1998 yılına kadar devam etmişti. Elli iki yıllık bu macera içerisinde 6045 kodu ile kayıtlı 43-15263 seri numaralı bir C-47 uçağı tam 49 yıl 9 ay 3 gün görevde kalarak Türk Hava kuvvetleri tarihinde görevde en uzun süre kalan uçak rekorunu kırmıştır.

C-47 nakliye uçağı sadece dünya havacılık tarihi için değil Türk havacılık tarihi için de önemli bir uçak. Size bir nebze C-47’yi anlattım. 

Aradan geçen pek çok yıldan ve olaydan sonra tekrar bu kazayı araştırmaya karar vermiştim. Bu sefer sonuna kadar gidecektim. Bu sebeple gazete arşivlerini yeniden taradım.

10 Mart 1966 tarihli Akşam gazetesi haberi ilk sayfadan duyurmuş  “Askeri Uçak Düştü. Üç  Havacı Şehit.” Şeklinde başlık atmıştı. Başlığı okumamla ağır yaralı 3 askeri personelin şehit olarak lanse edildiğini anlamıştım.

Bir başka gazete Cumhuriyet , Milliyet gazetesinin anlattığı hikayeye sadık kalıyordu. Bununla birlikte kaza saati ve personelin soy isim bilgisini içeriyordu. Bu bilgiler ilerde çok işime yarayacaktı.

Uçağın tam olarak nereye düştüğünü  hala daha bilmiyordum. Sadece Murat dağı bilgisine sahiptim. Murat dağı ve köyleri araştırmaya başlamıştım. Murat dağı 2312 metre (7585 feet) yüksekliğe sahip bir dağ. Son zamanlarda adından yeni kurulan kayak merkezi ile söz ediliyor olsa aynı zamanda bir termal turizm noktası.

Evet yanlış duymadınız hem kaplıca hem kayak merkezi var. Volkanik bir dağ olan Murat dağı Kütahya ile Uşak arasında doğal bir sınır. Dağın kuzeye bakan yamaçları Kütahya sınırı içerisindedir. Güneye bakan tarafı ise Uşak sınırları içerisindedir.

Murat Dağı

Bu bilgiye dayanarak  Murat dağına yakın olan Gediz köyleri hakkında araştırma yapıyordum. Araştırmalarım sonuç veriyor. Uçağın düştüğü yerin Çukurören köyü yakınlarındaki Karlık tepesi olduğunu öğrendim. İlk aklıma gelen şey köy halkının bu tepeye üzerinde daima kar bulunduğu için bu ismi vermiş olduğu oluyor.

Bu arada erişebildiğim açık kaynaklardan uçağın bilgilerine ulaşmaya çalışdım. Türk hava kuvvetlerinin çıkardığı uçak aileleri kitaplarını karıştırıyorum. Bu kitaplar içerisinde bulunan C-47 Dakota kitabı bana eşsiz bilgiler veriyor. Yalnızca soy isimlerini bildiğim kokpit personelinin artık tamamen isimlerini biliyorum. Ayrıca uçağın seri numarasını ve imalat yılını öğreniyorum.

Ankara’da başlayan uçuş

9 Mart günü 6040 numaralı (Seri No:43-48551) C-47 Yüzbaşı Mustafa Doğan Müldür ve Üsteğmen Mehmet Uslu komutasında Ankara’dan havalandı. Ankara’dan aldıkları askeri malzemeyi İzmir’e götüreceklerdi.

Yüzbaşı  Müldür 1957 devresindendi. İlginç bir özelliği ise daha önce jetlerle uçmuş olmasaydı. İsmini uçak aileleri kitap serisinin  F-84 kitabında görünce şaşırmıştım. Üsteğmen Mehmet Uslu 1958 devresiydi. Uçakta ayrıca dört personel daha vardı.

Araştırmalarıma devam ederken bir yandan da Çukurören köyü muhtarı Fazlı Akdemir’e ulaşdım. Kendimi tanıtıp  1966 kazasını araştırdığımı, bu olayın canlı şahitleriyle görüşmek istediğimi ve imkanlar elverirse uçağın düştüğü yeri görmek istediğimi belirtiyorum.

Kendisi olayı köyde herkesin bildiğini ve bana yardımcı olabileceğini söylüyor. Uçağın düştüğü yere ulaşmanın kolay olmadığını özellikle havalar iyiyken ancak gidilebileceğini dile getiriyor.

Ben edindiğim yeni bilgiler ve okuduklarım ışığında Üsteğmen Mehmet Uslu’nun başına neler gelmiş olduğuna dair bir teori geliştiriyorum kafamda. Çukurören köyüne gidince de bu teorinin sağlaması yapacağım diyorum kendi kendime. Zaten her şey “Üsteğmen Uslu nerede” sorusuyla başladı.

Günler günleri kovalıyor. Havaların iyileşmesini bekliyorum. Aksi gibi Nisan ayında yağması gereken yağışlar Mayıs ayına kaymış durumdaydı. Mayıs ayının ikinci hafta sonu hava tahminleri havanın açık olduğunu gösteriyor. Sıcaklık yaklaşık 20 derece olacak ama zirvenin sıcaklığı 10 derece. Cumartesi günü kendi aracımla yaklaşık 2 saatlik bir yolculuk mesafesinde olan Çukurören köyüne gitmek için Tavşanlı’dan yola çıktım.

Kaza mahaline doğru yolculuk

Yanımda notlarım , fotoğraf makinem ve aklımda sorular. Nasıl olmuştu? Aklıma olayın şöyle bir hikayesi geliyor:

“6040 no’lu C-47 uçuşuna devam ediyor. Birden bembeyaz bulutlar dört bir yanı kaplıyor. Saat kaç, nerede ve ne zaman bilemiyoruz. Ankara-Afyon-Uşak-İzmir rotası üzerinde   uçarken olduğunu tahmin edebiliyoruz.

Bulutlar ve C-47 birbirine hiçbir zaman yoldaş değiller. VFR (Görerek Uçuş Kuralları) uçmak üzere tasarlanmış olan C-47’nin tek aletli uçuş cihazı Radyo Pusula.

Daha önce bahsettiğim uçak aileleri kitabının anılar kısmında C-47’nin en düzgün çalışan seyrüsefer ekipmanının bildiğimiz “sulu pusula” olduğunu okumuştum. C-47 telsizi düzgün çalışmadığı zaman pusuladan başka seyrüsefer imkanı yoktur.

C-47’nin maalesef bulut üst tavanına çıkabilmek gibi bir şansı da yok. Kabin basınçlandırma sistemi olmadığı gibi savaş uçaklarında olduğu gibi oksijen maskeleriyle uçma imkanına da sahip değil. Bu nedenle pratik olarak C-47’nin uçuş irtifası en fazla 3000 metre.

Daha yüksek irtifalarda uçmak oksijen yoksunluğuna neden oluyor. Ani bilinç kaybı ile uçağı kaybetmek işten bile değil.

6040 no’lu C-47’nin personeli Afyon , Kütahya ve Eskişehir’e telsizle ulaşmaya çalışıyor. Onların yardımıyla buluttan çıkmak istiyor ama nafile. Takvimlerin Mart ayını gösterdiğine aldanmayın. Kış o yıl çetin geçiyor. Havalar hala daha ısınmamış. C-47’nin kanadı buzlanmaya başlıyor ve yavaş yavaş ağırlaşıyor. Uçak ağırlaştıkça irtifa kaybediyor.

Bu sırada Murat dağın karşısında bulunan Tavşancıtepe’de koyun güden yaşlı bir amca duyduğu sesle irkiliyor. Bu puslu, göz gözü görmeyen havadaki sesin kaynağını anlamak için gökyüzüne bakıyor. Ağaçları yalarcasına uçan kocaman uçağın tepesinden geçtiğini görüyor. Uçağın üzerine düşeceğini zannediyor. Gayri ihtiyari çömeliyor. Uçak korkudan tir tir titreyen yaşlı amcayı geride bırakarak yoluna devam ediyor.

“Çok alçağız”

Kokpit ekibi bir şeylerin ters gittiğinin farkına varıyor. Çok alçağız diyor birisi. Birden karşılarında bembeyaz bir silüet görüyorlar. Baştan bulut zannettikleri şeyin Murat dağı olduğunu anlamaları çok uzun sürmüyor. Uçağı kurtarabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar ama uçak tepki vermiyor. Dağa mecburi iniş yapmaktan ve en iyiyi ümit etmekten bir şansları kalmıyor. O sırada Yaşlı çoban nereden geldiğini anlayamadığı bir gümbürtü duyuyor”

Çukurören köyünün muhteşem doğası beni karşılıyor. Köy muhtarı Fazlı bey ve kaza olduğunda öğrenci olan Arif amca ile konuşuyorum. Özellikle uçağın düştüğü yerin konumunu karşıdaki dağ silsilesi içerisinde seçmeye çalışıyorum. Pek de başarılı olduğum söylenemez.

Arif amcanın aracıyla Tavşancıtepe yangın gözetleme kulesinin oraya gidiyoruz. Burası Murat Dağı’nı tam karşıdan görev bir tepe.

C-47 Murat dağının Kütahya yönüne bakan KARLIK tepeye  civarındaki bir düzlüğe başarılı ve inanılmaz bir iniş gerçekleştirmişti. Gövde ve kanat kara temas etmiş kanadın biri kara saplanmış ve gövde dönerek kırılmıştı. Bir mucize gerçekleşmişti.

Bazı yıllar karın hiç erimeyen kar C-47’de ki personelin hayatını kurtarmıştı üstelik bir kez de değil iki kez. Çarpmanın şokunu  engellemişti. Yakıt depoları hasar almış ve yanıcı olan uçak yakıtı dökülmeye başlamıştı.

Yakıt tutuşmamıştı ama herkes yaralıydı.Kar başlangıçta personelin hayatını kurtarmıştı ama şimdi onların en büyük düşmanı olmaya hazırdı.Soğuğun  hüküm sürdüğü bir dağ tepesinde uçak gövdesinde kapana sıkışıp kalmak ölümle eşdeğerdi. Zamana karşı bir ölüm kalım savaşı başlamıştı.

Ortalama vücut sıcaklığı 37 santigrat derecedir. Bu sıcaklığın 35 derece altına düşmesine hipotermi denilmektedir. Halk arasında soğuktan öldüler şeklinde anlatılan olay salında Hipotermiden başka bir şey değildir.

İçlerinden en iyi durumda olanın en kısa sürede yardım istemesi gerekiyordu. Kendi de yaralı olan bir personel uçaktan çıktı. Öncelikle nereye gideceğini kestirmesi gerekiyordu. Bu maksatla biraz daha yüksek bir yere çıktı. Çıktığı yerden köyü görüp göremediğini bilmiyoruz ama muhtemelen dağın yamaçlarındaki ufak düzlüğü görmüş olmalıydı.

Tüm gayretleriyle yamaçtan inmeye başladı ama yürüyemiyordu. Karın bittiği yerde çamur başlıyordu.Kah sürünerek kah kayarak neredeyse 2 kilometrelik mesafeyi aşmıştı.Belki bin metreden daha fazla yokuş aşağıya inmişti. Konuştuğum tüm köylüler normal bir insanın o yokuşu 1 saatte inebileceğinde hemfikirdiler.

O GÜNLERİNİN TANIĞI ŞAHİN TAŞKESTİK ANLATIYOR

O sırada tarlada çift sürmekte olan  köylü bir kadın kendisine seslenildiğini duymuş ama tamamen yalnız olduğunu düşündüğü için korkmuş ve kaçmak istemişti. İleride yere uzanmış birisinin başına kaldırıp son gücüyle “Benden sana zarar gelmez , Ben Türk askeriyim  , Uçağımız Düştü” dediğini duyar.Sesini duyduğu kişinin yanına gider.”Bacım beni en yakın köye götür” der , yabancı.

Yardım isteyen personel yakınlardan getirilen bir kağnıya bindirilir.Bu sırada bir uçağın düştüğü ve yaralıların olduğu haberi köyde yayılmaya başlamıştır.İşte tam o sıralarda gökyüzünde bir keşif uçağının uçtuğu görülür.Askeri personelin onlara işaret verin burada olduğumuz bilsinler demesi üzerine köy öğretmeni  öğrencilerden evlerindeki renkli çarşafları getirmesini ister.Bu çarşaflar köy meydanında açılır.Keşif uçağı  çarşafları fark eder ve geldiği istikamete Eskişehir’e doğru yönelir.

Ben hikayeyi daha önce telefonda  dinlediğim için biliyordum ve  yardım istemeye inen kişinin Üsteğmen Mehmet Uslu olduğunu düşünüyordum. Teorimi hep bu şekilde kurgulamıştım. Hikayeyi köylülerden dinlerken onlar da başlangıçta uçağın pilotu yardım istemeye geldi demişti.İsmi Mehmet Uslu yada Mustafa Doğan Müldür olabilir mi diye sorduğumda herkes hep bir ağızdan hayır Ferman Akgülen’di diye cevap vermişti.

Teorim boşa çıkmıştı ama Başçavuş Serman Akgülen olarak gazetede yazılan personelin gerçek isminin Ferman olduğunu öğrenmiştim. Haberin Eskişehir kaynaklı olması nedeniyle tüm arama-kurtarma faaliyetinin Eskişehir’den yürütüldüğünü düşünüyordum artık bunu teyit etmiştim.

1966 yılında Çukurören köyünden kurtarma çalışmalarına katılmış çok az kişi hayatta.Pandemi pek çok canlı tanığı almış götürmüş ama Durmuş amca ve Şahin amca hala sağ ve onları dinleme şansına eriştim.

Şahin amca bir adet araçları olduğunu ve ona on sekiz kişi doluştuklarını anlatırken Durmuş amca kimi yayan kimi at ve eşek gibi binek hayvanlarıyla köylü kadının çift sürdükleri yere gittiklerini ve bata çıka Karlık tepeye yaklaşık iki saatte eriştiklerini anlatıyor.

Pilotlar kokpitte

Kaza yerine geldiklerinde personelin uçağın içinde yaralı vaziyette olduğunu gördüklerini dile getiriyorlar. Anlatımlardan kokpit personelinin uçağı hiç terk etmediklerini , yaralı ve sağ vaziyette koltuklarına bağlı olduklarını anlıyorum. Elime geçen enkaz fotoğraflarında da uçağın burun kısmındaki hasarın boyutunu fark ediyorum. 

Durmuş amca kiminin kolunda kiminin bacağında kırık vardı diyor. Uçağı içi kan revan içerisindeydi. Atkımla bir komutanın kolunu sararak kanayan yarasını boğdum. Komutanım burada paraşütler var onları keseyim mi diye sordum. Kes evladım şeklinde cevap alınca paraşütleri böldük.

Biz orada belki 25-35 kişiydik komutan montlarımızı çıkarıp paraşütlerin üzerine sermemizi istedi. Bizde montlarımızı paraşütlerin üzerine serdik. Askerleri üzerine yerleştirdik. Hem üstlerine hem altlarına serdik. Ormanın oraya kadar ittire kaktıra getirdik.Ormanın oraya varınca ağaçlarla destekleyerek sedye benzeri hale getirdik.

Yokuş aşağı inmeye başladık. Yük kaydıkça arkadakiler asılıyordu. Yaralıların kimisi  beş kişi kimisi yedi-sekiz kişi bu vaziyette büyük zorluklarla aşağıdaki tarlaya indirdik. Bu sırada da helikopter geldi.İndirdiğimiz yaralıları aynı şekilde helikoptere taşıdık.

Bu arada araya girip bazı bilgilere değinmekte fayda görüyorum. Kazanın olduğu yer ile Eskişehir 1. Anajet Üssü arasında 120 kilometre mesafe var. O yıllarda Türk Hava Kuvvetlerinin arama kurtarma helikopteri pek muhtemel Sikorsy H-19 Chickasaw idi. Maksimum hızı 160 km olan helikopterin bu mesafeyi alması yaklaşık kırk beş dakika sürmektedir. Belki bu süre biraz daha fazla sürmüş olabilir.

Türk Hava Kuvvetleri’nin dönemin arama kurtarma helikopteri Sikorsky H-19 Chickasaw

Kurtarma faaliyetlerine ait dinlediğim ifadelerle benim oluşturduğum zaman çizelgesi örtüşmektedir. Helikopter keşif uçağı geri döndükten 1-2 saat sonra  köy okulundaki çarşafların serili olduğu  alana iner.

Köylüler yaralıların bulunduğu alana kadar rehberlik edebileceklerini belirtmiş.Helikopter pilotunun en fazla sekiz kişi alabilirim demesi üzerine iki köylü rehberliğinde Ferman Akgülen’in ilk defa yardım istediği tarlaya doğru uçuşa geçmiş ve yaralıların yanına inmiş. Helikopter akşam olmadan havalanmış. Köylüler de helikopter pilotunun “ben gece uçamam” dediğini hatırlıyorlar.

Helikopterin yalnızca dağdan indirilen yaralıları aldığı bunu da acele bir şekilde yaptığı ortadadır. Dolayısıyla helikopterin 1 eksik personelle döndüğünü bunun da uçağın pilotu bulunamadı şeklinde basına yansıdığını anlayabiliyoruz. Ben bu zamana kadar bu personelin Üsteğmen Mehmet Uslu olduğunu zannediyordum.

Üsteğmen Uslu neredeydi?

Başta sorduğumuz soruya geri dönelim. Üsteğmen Mehmet Uslu tüm bu zaman boyunca neredeydi? Yüzbaşı Doğan Müldür ile birlikte uçağın kokpitinde sıkışmış vaziyetteydi. Hiç kaybolmamıştı. Benim tahmin ettiğim gibi haber getirmek için köye gittiğinden dolayı kayıp da sayılmamıştı.

9 Mart günü 6040 no’lu C-47’de ki hiç kimse geceyi uçak enkazında hareketsiz geçirmedi. Böyle bir şey olsaydı muhtemelen kimse canlı çıkamazdı. Kokpit ekibinin de ısı kaybını engellemek için montları istemiş olması yerinde bir hareketti. Belki hipotermi sınırındaydılar kim bilir.

9 Mart günü bir mucize yaşanmıştı. Bunu ister insanın doğaya karşı mücadelesini kazanması olarak algılayın isterse ilahi bir dokunuş.

Ertesi gün helikopter tekrar Çukurören köyüne geldi. Bu sefer helikopter  kaza kırım ekibini taşıyordu. Ekip uçağın yakıtını boşalttı. Tekerlerini, işe yarar parçalarını ve soruşturma için gerekli parçalarını sökmüştü.

Köy halkı uçağın bütün askeri yükünü dağdan indirmiş ve bunları yetkililere teslim etmişti. Tüm bu yaşananlar hava kuvvetlerini oldukça memnun etmiş.

“Biz köy okulunda 120 öğrenciydik” diyor Arif Amca “Hepimize 23 Nisan’da birer takım kıyafet gönderildi. Askerler köyümüze geldi. Köyümüzden okuyan fakir iki öğrenciye burs verildi. Kardeş köy ilan edildik hatta  köyümüze bir dönem Cankurtaran ismi de verildi”

Köylüler , kazadan bir yada iki yıl sonra uçağın pilotu köyümüze tekrar geldi dedir ama maalesef ismini hatırlayan çıkmadı. Ferman Akgülen’in ismi o kadar yer etmiş ki köyde o yıl doğan iki çocuğa Ferman ismi verilmiş.

Pilotlardan yüzbaşı Müldür son olarak binbaşı rütbesini almış. O dönem pek çok pilotun yaptığı gibi zorunlu hizmetini tamamlayarak hava yollarına  geçtiğini tahmin ediyorum.Maalesef bunu teyit edecek bilgiye sahip değilim. (Bilgi notlarına bakınız)

Yüzbaşı Mehmet Uslu Akhisar’da şehit oldu

Üsteğmen Mehmet Uslu o yıl yüzbaşı rütbesine terfi ettirildi. Yaklaşık iki buçuk yıl sonra Ankara’dan kalkıp Akhisar’a giden C-130 uçağında uçarken son yaklaşmada Karabük dağına çarparak şehit oldu. Bu kazada toplam 7 personel şehit olmuştu.

Üsteğmen Mehmet Uslu Murat Dağı’ndaki kazadan kurtulmuştu ama kader onu Akhisar’da şehitliğe ulaştıracaktı…

Bir deli bir kuyuya taş atar kırk akıllı çıkaramazmış. Tıpkı o misal  9 Mart 1966 kazası haberindeki pek çok yanlışı düzeltmeye çalıştım.

Geçmişi araştırırken Gazeteler önemli bir kaynaktır ama yine de şüphe ile yaklaşmak lazım.Bazen hikayeler sürpriz sonla biter.Kimi zaman en güzel hikayeler hiç anlatılmamış olanlardır ve belki de hiç anlatılamayacak olanlardır.

13 Mayıs tarihinde ben bu keşif gezisini  yaptığımda henüz karlar erimemişti. Bu nedenle uçağın düştüğü yere çıkamadım.1966 yılında dahi karlar haziran ayında ancak erimiş.

Enkazı son gören Cemil hoca okuldan tatile döndüğünde tepeye çıktığını anlatmıştı. Karlar eridikten sonra hava kuvvetlerinin enkaz sizindir ne yaparsanız yapın denmesi üzerine köylüler uçağı yavaş yavaş parçalamış.

Köy meydanında toplanan parçalara uzun bir süre alıcı çıkmamış. Bir süre sonra  İzmirli bir sanayici iki kamyon hurdayı satın almış. Enkazı görme şansım olmasa da Karlık Tepeye çıkmak ve belki de Ferman Akgülen astsubayın hareketlerini yeniden canlandırmak ve daha iyi anlamak istiyorum.

Kim bilir 6040 no’lu C-47’nin kimseye anlatmadığı bir sırrı daha vardır.

Notlar:

  1. Bu yazıyı yazarken herhangi bir resmi raporu okuma şansım olmadı.Yalnızca görgü tanıklarının ifadeleri ve dönemin hava durumu dikkate alınarak bir senaryo oluşturmaya çalıştım.Kaza kırım olaylarının vikipedisi diyebileceğimiz “Aviation Safety Network” sitesinde olay şu şekilde anlatılmaktadır: Uçak sol motorunu kaybettikten sonra dağa çarptı , mürettebat  yaralı kurtuldu.Bu bilgiyi teyit edecek herhangi bir ifade dinlemedim.

Teşekkür:

Bu yazının yazılmasında bana yardımcı olan Çukurören köyü halkına başta muhtar Fazlı Akdemir olmak üzere, Durmuş amcaya , Şahin amcaya , Arif amcaya , Cemil hocaya ve Ahmet İşler’e teşekkür ediyorum.

Şehit pilot yüzbaşı Mehmet Uslu’nun oğlu Kaan Uslu beyefendiye enkazın fotoğrafını benimle paylaştığı için teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan (c.c) rahmet diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum.

Mustafa Doğan Müldür hakkında ek bilgi (Kaptan Pilot Celal Uzar’a teşekkür ederiz)

Jet eğitimini bitirdikten sonra Müldür, 1964 yılına kadar 161 ve 184. Filolarda T-33 ve F-84G/F jet uçaklarıile uçmuş. 1964 yılında 221. Filo’ya C-47 uçaklarına geçmiş.

1964 – 1974 arası 221, 223 ve 224. Filolarda C-47’de uçmuş. Müldür’ün uçuş kayıtlarında ayrıca
70 saat civarı da C-160 var. C-160 uçalarının 1972’de envantere girdiğini hatırlatmamızda fayda görüyoruz.

Emekli olduğunda 1140 saat jet (T-33 ve F-84G/F), toplam uçuşu 4 bin 400 saat yapmış. Müldür, 25 mart 1974 tarihinde emekli olarak Hava Kuvvetleri’nden ayrılmış.

Şehit Hava Pilot Yüzbaşı Mehmet Uslu (1958- 28)

1963 yılı dahil jetlerde görev yaptı. En son jet uçuşunu 143. Filo’da gerçekleştirdi. T-33 ve F-86’larda uçtu. Toplam jet uçuş saati 900.

1964 yılından itibaren 221. Filo’ya atandı. C-47’de görev yapmaya başladı.

1968 yılında da 222. Filo’da C-130 uçaklarında uçtu.

C-47 ve C-130 da 1500 saat uçtu. 19 Ekim 1968 tarihinde 949 nolu C-130 uçuşunda şehit oldu.

Kaynaklar:

  1. https://aviation-safety.net/wikibase/172270
  2. Türk Hava Kuvvetleri Şehitler Albümü 3.cilt
  3. 10 Mart 1966 tarihli Milliyet , Cumhuriyet ve Akşam gazeteleri
  4. Türk Hava Kuvvetleri Uçak Albümü:C-47 Dakota
  5. Türk Hava Kuvvetleri Uçak Albümü:F-84 Thunder

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu