Uçuş Emniyeti

40 yıl önce Esenboğa’daki kazadan kıl payı kurtulmak

Bugün tarihler 16 Ocak’ı gösteriyor. 40 yıl önce bugün Türk Hava Yolları7nın Boeing 727 tipi yolcu uçağı, İstanbul-Ankara seferini yaparken yaklaşma sırasında Esenboğa Havalimanı’nda düşmüştü. Kazada uçakta bulunan 67 yolcu ve mürettebattan 47’si hayatını kaybetmişti. 

Bir önceki sefere binen yolculardan biri de ODTÜ Havacılık Mühendisliği öğrencisi olan, daha sonra TAI Genel Müdür Yardımcılığı’na kadar yükselecek Özcan Ertem’di. ODTÜSpor Basketbol takımında oynayan Ertem, yaşadıklarını kaleme aldı…

Bu satırları yazarken Nepal’den elim uçak kazası haberi geldi. Çok üzüldüm.

Tam 40 yıl önce bugün, 16.Ocak.1983’te, Türk Hava Yolları’na ait Boeing-727 tipi TC-JBR tescilli Afyon uçağı, TK-158 İstanbul-Ankara seferini yaparken, yoğun kar ve tipi altında Ankara Esenboğa Havalimanı’na inişte piste 50 metre kala gövdesi üstüne yere vurdu. 

Uçakta bulunan 67 kişiden orta bölümde oturan 47’si çıkan yangında hayatını kaybetti. Başta ve sonda oturan 13 kişilik uçuş ekibi ve 7 yolcu ise yaralı olarak kurtuldu. Kazaya kötü hava şartlarına bağlı görüş mesafesinin düşmesi ile yere çok yakın oluşan rüzgar kesmesinin (wind-shear) yol açtığı açıklandı.

ODTÜSpor oyuncularının Ankara dönüşü

1982-1983 Basketbol sezonu, ODTÜ Havacılık Mühendisliği 3. Sınıf öğrencisi olarak hem okulun takımında, hem de Süper Ligin henüz kurulmadığı bir dönemde Basketbol 1.Liginde mücadele eden ODTÜSpor kulübünde (yanlış okumadınız, 1.Lig) basketbol oynadığım bir sezondu. 

Önceki 1981-1982 sezonundaki mücadelesiyle yabancı oyuncusu olmadan 1.Ligde kalmayı başarmış tek takım olan ODTÜSpor’un, o sezon Şekerspor ile birlikte 2.Lige düşmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Nitekim sonunda öyle de oldu. 

Günümüzle karşılaştırılamayacak bütçelerle mücadele eden takımlara, dönemin Basketbol Federasyonu yol yardımı yapıyordu. Kısıtlı bütçeyi dikkatli harcamak için de hem cumartesi, hem pazara maç koyuyordu. Örneğin iki Ankara takımı bir yolculukta iki İstanbul takımıyla birden maç yapmaya gidiyordu.

15-16 Ocak 1983 tarihleri de öylesine bir hafta sonuydu. Düşük bütçeli ODTÜSpor da bu yardımla Cuma akşamı tren ya da otobüsle İstanbul’a gidecek, otel yatısını bir tek cumartesiye indirecek ve Pazar akşamı da dönecekti. 

Hava soğuk ve karlı ise genelde tren tercih ediliyordu. Ancak tren Ankara’ya garantili varsa da, varış saatlerinde 1-2 saatlik oynamalar çok sıradandı. 17 Ocak sabahına bana ve iki takım arkadaşıma sınavlar konunca Pazar günkü maçtan sonra yetişmemiz sıkıntıya girdi. Takımın ilk beşinin üç oyuncusunun maça bu nedenle gelememe olasılığı üzerine, ODTÜSpor kulübü belki de tarihinde ilk defa bir kaynak bularak üçümüze pazar dönüşü için uçak bileti almaya karar verdi. 

Uçağa dokunamamış mühendis

Adam başı 5800 TL’ye mal olan (dolar kuru 191 TL iken yaklaşık 30$) TK-158 biletimi elime aldığımda uçağa henüz dokunamamış bir havacılık mühendisliği öğrencisi olarak ne kadar heyecanlandığımı halen çok iyi hatırlıyorum.

16 Ocak 1983

Pazar günkü maçımızı tamamladıktan sonra bir arkadaşımız kendi imkanlarıyla hemen havalimanına hareket etti. Diğer arkadaşımla birlikte, o zaman maçların yapıldığı Taksim-Elmadağ’daki Spor ve Sergi Sarayı’ndan THY Şişhane Terminaline yürüdük. 

Yerini yanlış hatırlamıyorsam Şişhane’de bugün kavşak ve kapalı otopark olan yerdeydi. Oradan havalimanına otobüsler kalkardı. Erken gelmiştik. İstanbul’da günlük güneşlik bir hava olmasına karşın, Ankara’da kar ve tipinin başladığı haberleri geliyordu. 

Terminalde bizi havalimanına götürecek otobüsü beklerken THY satış görevlisine bir önceki TK-146 uçağının uygunluğunu sorduk. Uçağın koltuk durumu uygundu ve kıl payı da olsa yetişilebilecek görünüyordu. Hemen yeni bilet yazıldı. O zamanlar birkaç yapraktan oluşan koçanlı biletler ve koparılabilen biniş kartları vardı.

Biletle havalimanına vardık

TK-146 biletlerimizle Yeşilköy-Atatürk Havalimanına vardık. Boeing-727’ye kuyruğun altından direk kabine çıkan merdivenlerden girerken çok heyecanlanmıştım. 17:45’te sorunsuz bir kalkış yaptık. Ancak uçak Esenboğa’ya yaklaşırken pencereden arkaya akan beyaz çizgiler şeklinde görülen kar ve tipi, uçak içinde konuşmaların yavaş yavaş azalmasına neden oldu. 

Uçağımız ilk yaklaşmada pas geçti. İkinci denemesinde de pas geçti. Artık kimse konuşmuyordu. Üçüncü denemede inişini tamamladı. Hepimiz derin bir oh çektik. Saat 19:30 olmuştu. O zamanlar yolcu köprüleri bulunmadığı için aprona merdivenle inip terminale yürümeye başladık. Apronda 10 cm kar çoktan birikmişti. Pisti bu şartlarda nasıl açık tuttuklarını çok merak etmiştim. Yer görünmüyordu.

Radyodan gelen haber

Arkadaşlarımla vedalaştım ve bir taksiye bindim. Kar altında Ankara şehir merkezine doğru hareket ettik. Yokuşu çok zor şartlarda çıkan takside radyo açıktı. Daha eve varmadan radyo yayımı kesilerek İstanbul-Ankara seferini yapan TK-158’in Ankara’ya inişte kaza yaptığı, ölü ve yaralıların olduğu, acil kan arandığı anonsu yapıldı.

O an ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemedim. O uçak da ilk denemesinde pas geçmiş, kaza ikinci denemesinde olmuştu. İçindekileri, hissettiklerini, biletimi, yaptığımız değişikliği düşünmek tam bir travmaydı. Her şey karmakarışıktı. Bir tarafta ölenlere üzülüyor, bir tarafta şans ve kaderin bu kez lehimize çalıştığına seviniyordum. 

Hemen kan vermeyi düşündüm. Ancak lise yıllarımda geçirdiğim sarılık nedeniyle kan vermem mümkün değildi. Gece boyunca radyodan haberleri dinlediğimi anımsıyorum. Cep telefonlarının olmadığı bir dönemde, takımın trenle dönen diğer yarısıyla ertesi gün ODTÜ’de buluştuğumuzda onların da kazayı duyup bizden haber alamadıklarında ne kadar endişelendiklerini gördüm.

Şans ve kader

Kaza araştırmasını yapanlar mutlaka uçuş ekibi, uçak ve işletme için kazadan alınan dersler ve tekrarının olmaması için yapılacaklara bakmış, raporlar yazmışlardır. Ama bu tür bir kaza, aynen bugün Nepal’deki kazada da olduğu gibi, yolcular için tamamen şans ve kaderden ibaret.

Şurası kesin ki insan, hayatının her anını istediği gibi yönlendiremiyor. Şansın ve kaderin de yaşamımızda bir yeri var. Bir taraftan uçakta hayatını kaybedenler ve aileleri için hep üzülmüşümdür. 

Öte yandan ben de o uçağın kıyısından döndüm diye kendimi şanslı hissetmişimdir. Benim kırk sene önceki bu kazadan aldığım ve hep uygulamaya çalıştığım en önemli ders de şu oldu: Hayatımızı kurgularken tabii ki uzun dönemli planlar yapıp ona göre yoğun çalışmak gerekli ve önemli. Ama özellikle sevdiklerimize zaman ayırıp güzel anlar yaşamayı da hiç ertelememek gerek.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu