Günümüz savaşları ve özellikle Birinci Körfez Savaşı göstermiştir ki ordular artık hava üstünlüğüne bağımlı hale gelmişlerdir. Hava üstünlüğünün olmadığı bir muharebede kara ve deniz unsurları asla kendini güvende hissetmemekte ve hatta kara güçleri yakın hava desteği olmadan harekattan imtina eder hale gelmektedir.
Yakın hava desteğinin (CAS) devamlılığı ise hava hakimiyetine (Air Dominance) yani hafif saldırı uçaklarından oluşan CAS kollarının düşman uçaklarına karşı avcı/önleme uçakları tarafından korunması sonucu oluşan hava hakimiyete bağlıdır. Bu hakimiyet hava sahasına tamamen hâkim olmayı gerektirir. Yani düşman hava unsurlarının dost kara ve deniz birliklerinin bulunduğu hava sahasına girememesi dolayısı ile dost kuvvetlerin korkusuzca görev yapması manasına gelir. Havada kalış süresi ve füze kapasitesi fazla olan, çoğunlukla çift motorlu dost önleme/hava üstünlüğü görevli savaş uçakları tarafından sağlanan hava hakimiyeti ile sadece kara ve deniz unsurları değil, dost kuvvetlere ait muharip hava unsurları, destek ve keşif uçakları da (Kargo, İHA, Keşif, Tanker, AWACS, sivil vb.) düşman hava kuvvetlerinden korunarak görev yapma imkânı bulur.
Ancak diğer yandan hava savunması sadece savaş uçakları ile yapılmamaktadır. Kara ve gemi konuşlu güdümlü uçaksavar füzelerinden oluşan (kademeli) hava savunma şemsiyesi de işin içine girmiştir. Hatta bu sistemler günümüzde uzun menzilleri ile hava savunma sisteminden çok birer saldırı silahı halini almışlardır. Dolayısı ile hava üstünlüğü veya hava hakimiyeti sadece uçakları önlemek ile değil, muharebe sahasında tam bir A2/AD (Geçişe Kapama/Girişi Engelleme-Anti Access-Area Denial) uygulamakla olmamaktadır. Av/önleme, hava üstünlüğü uçakları dört dörtlük görev yapsa da düşman hava savunma sistemleri, özellikle namlulu uçaksavarlardan ziyade alçak-orta ve yüksek irtifa güdümlü uçaksavar füze sistemleri en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Bu durumda Arap-İsrail ve Vietnam Savaş’larında görülmeye başladığı gibi havada tek bir düşman uçağı olmasa da kara konuşlu uçaksavar füzeleri (SAM-Surface to air missile) harekât bölgesindeki tüm hava unsurlarını tehdit ederek hava hakimiyeti veya üstünlüğüne son verebilir.
SAM SİSTEMLERİ
Temelde çok alçak, alçak, orta ve yüksek irtifa olarak sınıflandırabileceğimiz hava savunma şemsiyesi modern ordularda kademeli, her irtifaya ayrı ayrı hitap eden füze ve sensörlerden oluşan iç içe geçmiş sanal çeyrek küreler bütünüdür. İlk iki kademe çok namlulu top sistemleri, ısı güdümlü omuzdan veya taktik araçlara monte edilen kısa menzilli füze sistemleridir. Bunların genel isimlendirmesi ile omuzdan atılan hava savunma füzeleri olarak MANPADS (Man-portable air-defense systems) tanımlanır.
Harekât icra eden dost kuvvetler günümüzde akıllı mühimmatlar yani hassas lazerli güdüm kitleri, GPS, INS güdümlü mühimmatlar, seyir füzesi veya başka çeşitli füzeler ile bu iki irtifadaki hava savunma sistemlerinin irtifa sınırının çok çok üstündeki irtifalardan saldırı gerçekleştirebilir, devriye gezebilir. Yani hava üstünlüğü ve hava desteği açısından MANPADS gittikçe tehdit değerini yitirmiştir. Ancak bunu söylerken antrparantez modern MANPADS sistemlerinin doğal olarak alçak irtifadan uçan helikopterlerin ve klasik mühimmat ile alçak irtifadan saldırı gerçekleştiren eski uçakların veya uçak modern olsa bile akıllı mühimmat kullanmadığı için alçak irtifadan saldırmak zorunda olan (3-16 km. Aslında 3-10 kabul edilir ama SA-25 Vebra ve RBS-70 tipi MANPAD’lar 16.500 m irtifa değerine sahip, tabi yatay ne kadar uçacağı da önemli) uçakların baş belası olduğunu belirtmek gerekir.
Orta-yüksek veya çok yüksek irtifaya gelince ise SAM’lerin güdüm sistemleri tamamen değişmektedir ve bu makalenin konusu olan anti-radyasyon diğer bir ifade ile anti-radar füzeleri ile direk ilgili olmaktadır. Çünkü yeni geliştirilen milli hava savunma füzesi Hisar-O gibi pek çok orta ve yüksek irtifa SAM sistemi bir radara bağımlı olarak çalışmaktadır. Bunlardan en yaygın kullanılanları şöyle sıralayabiliriz:
-S-200, S-300, S-350, S-400, BUK, TOR (Rus yapımı)
-Patriot, THAAD, SM-1/2/6 (ABD)
-Aster-15/30 (Fransa-İtalya)
-MEADS (ABD-Alman-İtalyan)
-Arrow-2, David’s Sling (ABD-İsrail), Spyder-MR, Barak-8 (İsrail)
-HQ-9/10/12/15/16/21/26 (Çin)
-Bavar-373 (İran)
-Tien Kung-2 (Tayvan) ve Patriot versiyonu üretmiş olan Japon füze sistemleri.
Daha pek çok ülke saydığım bu belli başlı füze sistemlerinin versiyonlarını üretmekte veya direk satın alım yöntemi ile tedarik etmektedir. Bu sistemlere ait füzeler aktif radar, yarı aktif radar, TVC, RF vb. çeşitli güdüm sistemlerine sahipler. Ancak bu sitemlerin ortak özelliği kimi uçuşun başında kimi ise hedefe varana kadar yerdeki ana radar merkezi tarafından hedef seçimi ve güdümleme yapılmasına ihtiyaç duymalarıdır. (Sabit derken radarın hareketsiz kalmasını kast ediyorum. Yoksa dağ başına kurulu bir radar olması gerekmez. Bu sistemlerinin çoğunun radarı bir track/kamyon/tır üzerindedir. Yani kolaylıkla yer değiştirebilen mobil sistemlerde veya gemi konuşludur).
Yukarıda bahsettiğim orta ve yüksek irtifa sistemleri çoğu bir radar tarafından desteklendiği için makalemizin konusu anti-radar füzelerinin hedefidir. Bu füzeler yüksek irtifaya çıkarak MANPADS’den kurtulan uçaklara karşı üretilmiş sistemlerdir ve yanlış anlaşılmasın daha tek bir MANPADS dahi yokken bunlar Vietnam’da Amerikan uçaklarını hatta daha öncesinde Arap-İsrail savaşlarında İsrail uçaklarını düşürüyordu. Dolayısı ile bunlardan herhangi bir sistem ile korunan bölgede hava hakimiyeti kurmak için öncelikli olarak düşman uçaklarını düşürecek olan önleme uçakları (F-15, EF-2000, Su-35 vb.) değil, önce hava sahasını etkisi altında bulunduran SAM sistemlerini temizleyecek hava-yer görevli uçaklar yine bu avcı uçaklarının eskortunda veya tek başlarına bir nevi temizlik operasyonu yaparlar. Burada temizlenmesi gereken ise öncelikle füze bataryaları değil, bataryaların gözü kulağı olan güdüm ve arama radarlarıdır.
SEAD: DÜŞMAN HAVA SAVUNMASININ BASTIRILMASI
Düşman hava savunmasının bastırılması görevine SEAD, radarları vuran füzelere anti-radyasyon/radar füzeleri ve bu uçaklara da SEAD ve elektronik harp/elektronik taarruz (EH/EW) görevli uçaklar diyebiliriz. Bu görev EA-18G Growler gibi F-18 savaş uçağının elektronik taarruz görevli versiyonu ile radarların karıştırılması şeklinde yapılabileceği gibi yine EA-18G uçağından veya yanında uçan bir F-16CJ’den gönderilen AGM-88 HARM (Yüksek Hızlı Anti-Radyasyon Füzesi) yeni anti-radar füzeleri (ARM) ile de yapılabilir. Dolayısı ile hedef hava sahasının güvenli hale getirilmesi için bir taraftan düşman uçaklarını kovacak devriyeler uçarken veya düşman hava üslerine saldırılar yapılırken bir taraftan da SAM sistemlerinin ARM, seyir füzeleri veya diğer akıllı mühimmat ile vurulup, SAM füzeleri kör edilir.
Örneğin dünyanın en iyi hava savunma sistemlerinden biri olarak gösterilen bir S-400 bataryasındaki 3 adet radar veya radar taşıyan araç vurulduğunda standart olarak 8 adet lançer barındıran bataryada her birinde dörder tane olduğunu bildiğimize göre 32 adet füze artık bir teneke yığınından farksızdır. İşte bu sebeple S-400 gibi yüksek irtifa yani stratejik değeri olan hava savunma sistemini de alçak irtifadan gelen ARM ve seyir füzelerine karşı korumak gerekir. Çünkü uzun menzilli olduğu için iç bölgelere yerleşmiş olan ve stratejik tesisleri koruyan S-400 dağlar arasında kaldığında alçaktan yeri yalayarak gelen füzeleri göremeyebilir. Dolayısı ile S-400 etrafında ondan çok ileride bir tedbir alınması zaten yukarıda bahsettiğim hava savunma şemsiyesinin bir gereğidir. Nitekim Rusya veya diğer ülke uygulamalarında S-300/400 gibi istemleri çok alçaktan sinsice gelen seyir ve anti-radar füzelerinden koruyacak alçak-orta hava savunma füze sistemleri etraflarında koruma sağladığını görürüz (Bakınız Suriye, Pantsir, Tor, BUK vb.).
BİRİNCİ KÖRFEZ SAVAŞI’NIN İLK SAATLERİ
Şimdi Birinci Körfez Savaşı’nın ilk saatlerini inceleyerek yukarıda anlatılanların nasıl yaşandığını görelim. Sonrasında ana konumuza devam edeceğiz.
16 Ocak 1991 günü gece yarısından sonra güdümlü füze destroyer ve kruvazörlerinden fırlatılmaya başlanan Tomahawk seyir füzeleri o tarihe kadar dünyada metrekareye düşen uçaksavar ve SAM sistemi bakımından en yoğun şehrine (belki bugün bile bu rekor kırılamamıştır) yani Bağdat’a doğru yol almakta idi. Aynı saatlerde Suudi Arabistan’dan kalkan AH-64 Apache savaş helikopterleri lazer güdümlü Hellfire tanksavar füzeleri ile ve “Hayalet uçak” şeklinde reklamı yapılan Stealth uçakların ilk temsilcisi F-117 Night Hawk savaş uçakları Bağdat’a doğru koridor açmakla meşgul idi. Tomahawk’lar Bağdat’taki komuta ve radar merkezlerini vururken AH-64 ve düşük radar görünürlüğünün ilk temsilcisi F-117 güneyden Bağdat’a kadar bir koridor boyunca hava savunma bataryalarını ve radarlarını imha etmeye çalışıyordu.
Bu kumpanyada bir aktör daha var ki “Vahşi Gelincik” manasına gelen F-4G Wild Weasel uçakları idi (“Weasel”ın Türkçe karşılığı Gelincik, Sansar ve Çakal manalarına gelse de araştırdığım kadarı ile Türkçe metinlerde “Sansar” olarak yanlış çevriliyor. Yaptığım araştırma ve yurt dışı yazışmalarda gördüm ki burada kast edilen hayvan bizde “Gelincik”e karşı geliyor). ABD, Türk Hava Kuvvetlerinde halen kullanılan F-4E Phantom uçaklarının G modeli elektronik savaş ve SEAD görevli bir uçağa dönüştürülmüştü. (Türkiye’de F-4E 2020 Terminatör modernizasyonu yapılması düşünülen yıllarda F-4G yani Wild Weasel konfigürasyonu düşünülmüştü. Ancak SEAD’dan ziyade hava-yer uçağı ihtiyacı daha öncelikli olduğundan bu yönde modernizasyon yapıldı ve SEAD görevi 152.Filo’nun F-16’larına verildi).
ARM ile donatılmış olan F-4G uçakları düşman hava sahasına fazla dalmadan füzelerin menzili dahilindeki radarları vuruyordu. Çünkü eski teknoloji içeren F-4E’ler Irak uçaklarına hedef olabilirdi. Sonraki günler ve haftalar boyunca F-15’ler Irak göklerinde hava üstünlüğünü sağlarken savunmasız ve Saddam’ın yanlış kararlarından dolayı motivasyonu bozulmuş Irak ordusuna ait radar tesislerini F-4G’ler temizledi. Çoğu savaşa isteksiz radar operatörü başına ne geleceğini bilmeden ülkesini savunma amaçlı radarlarını açıp görev yapmaya çalışıyor, ancak bu durum radarın ve bazen kendilerinin sonu oluyordu.
İşte bu platformlar ve silah kombinasyonu ilk gece Bağdat’a kadar güvenli bir koridor açınca tüm koalisyon hava unsurları bu koridoru takip ederek SAM tehlikesi olmadan ta Bağdat’a kadar giderek oradan hedeflerine dağılıyor ve aynı koridoru izleyerek Irak’ı terk ediyorlardı. Yani Irak’ın içine saplanmış bir şırınga gibi tüm zehir buradan enjekte ediliyordu. Bu başarının altında iki füze sistemi yatıyordu. Tomahawk seyir füzesi ve ALARM, AGM-78 ve AGM-88 HARM gibi anti-radyasyon füzeleri. (Wild Weasel misyonu F-4G’den önce Vietnam’da başka tür uçaklarla da aynı görevi yaptı).
SEAD görevli uçaklar çoğu zaman yanlarında eskort taşırlar. Bu eskort uçağı da ARM sisteminin SAM sisteminin radarını devre dışı bırakmasından sonra komuta-kontrol şelterleri, antenleri, füze rampaları/bataryaları ve diğer bileşenleri ve ekipmanları yani SAM alanındaki her şeyin imha edildiğinden emin olmak için kullanılabilen hava-yer füzeleri (AGM-65 Lazer güdümlü tanksavar füzesi vb.) ve küme bombaları taşıyabilirler. Bazen de F-4G ARM yanında başka lazer güdümlü mühimmat taşıyarak bu işi yapar.
2015 yılında ABD Donanması’nın son EA-6B Prowler uçağı hizmet dışı bırakıldı. Böylece elektronik taarruz görevi ve SEAD bu iş için özel üretilmiş EA-18G Growler’a (Hornet) verildi. Hava Kuvvetlerinin (USAF) SEAD görevleri ise F-4G’lerin Wild Weasel’ların emekli edilmesi ile F-16CJ ile donanma EA-18G’leri arasında paylaşıldı.
ANTİ RADYASYON VEYA ANTİ-RADAR FÜZELERİ (ARM)
ARM’ler Nasıl Çalışır?
Anlaşıldığı üzere hava üstünlüğünü sağlamak için düşman hava savunmasının bastırılması büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla bir dizi bağımsız silah sistemi yani füzeler geliştirildi. Bu füzeler o kadar kabiliyetli idi ki radar antenlerini, füze rampalarını arayarak, bulup tanımlayıp imha ediyordu. Sabit hedefleri vurmak için kullanılan seyir füzeleri veya diğer mühimmatlar çeşitli güdüm veya diğer adı ile rehberlik sistemleri kullanırlar. Örneğin yeri bilinen bir hedef önceden füzenin beynine girildiği için programlanmış bir rehberlikten, güdümden bahsedilir. INS veya GPS yardımı ile füze hedefi bulur. Oysa ARM’ler ateşlendiğinde burun kısmındaki arayıcı başlık düşman radarlarının yayınladığı radyasyon kaynağını yani radar sinyallerini algılayarak radarın yerini tespit eder. Bu kaynağı izleyen arayıcı başlık füzeyi güdümleyerek tam hedefe yani düşman SAM bataryasının radar antenine yönlendirir. ARM’ler aktif radar güdümlü hava-hava füzeleri veya seyir füzeleri gibi ateşleyen uçağa ihtiyacı kalmadan kendi başına hedefi bulur. Örneğin AGM-88 HARM füzesinin kötü bir huyu daha vardır. Düşman SAM bataryası, AGM-88 ateşlendiğini gördüğü için radarını kapatsa bile bir kere radarın lokasyonunu öğrenmiş olan füze çoğu zaman yerini hatırlayarak yani diğer yardımcı atalet navigasyon sistemleri ile bulur ve eğer radar çok kısa sürede yer değiştirmemişse imha olur.
Klasik radar güdümlü hava-hava füzeleri iki çeşit güdüm kullanır. Yarı aktif (SAR) ve aktif radar (AR) güdümü. SAR güdümlü füzeler sürekli olarak ateşlendikleri uçağın radarının aldığı hedef bilgisinin kendisine iletilmesi ile güdülenir yani “At-Unut” değildir. AR güdümlü olanlar ise (AIM-120 ABD, R-77 Rus, PL-12 Çin, Derby İsrail vb.) belli bir mesafeye kadar SAR güdümlü olanlar gibi çift yönlü data-link ile daha sonra kendilerinin uç kısmında bulunan radar anteni hedefi görecek kadar yaklaşınca bu noktadan sonra kendi kendilerine hareket ederek ateşleyen uçağa ihtiyaçları kalmaz.
ARM’ler ise pasif radar güdümlüdür. SAR güdümlülere benzer ama önemli farklar vardır. Ateşleyen uçağın atış kontrol radarının güdülemesi yerine, düşman radarından gelen radar sinyallerini arar ve onlara yönelir.
Radarlarında ARM’lere karşı çeşitli tedbirleri vardır. Düşman uçak ve ARM füzesine karşı EH/ED sistemleri ile elektronik karıştırma yapılmasından başka ARM’ler radardan yayınlan radyo frekanslarını yani radar sinyallerini takip ettiği için radarın yanına kendisinde güvenli bir uzaklıkta başka bir sahte kaynaktan RF yayınlaması yapılır. Bu decoy’lardan gelen RF sinyalleri radardan gelen sorgulama sinyalleri ile senkronize edilir. Ancak ARM’deki güdüm sistemi de radarın sorgulama sinyallerinin sahte olduğunu anlayacak sistemler ve iyileştirmelerle donatılır. Sonuç olarak radarlar ile ARM’ler arasında hiç bitmeyecek bir yarış yaşanmaktadır.
İlk Örnekler
ARM’lerin ilk örneklerini 1963 yılında SAR güdümlü AIM-7 Sparrow hava-hava füzesinden dönüştürülmüş AGM-45 Shrike füzesinde görmekteyiz. Güdüm sistemi radar dalgalarını arayan bir arayıcı başlıkla yani radar anteni ile değiştirilen füze yıllarca hizmet etti. İsrail füzeyi karadan da fırlatabilmek için ikinci bir kademe motoru ekledi. Çin ise YJ-5 adında başarısız bir kopyasını yaptı.
Bugün ise ABD, İngiltere, Fransa gibi NATO ülkeleri daha çok havadan-yere modunda görev yapan kara ve gemi konuşlu radarlara saldıracak ARM üretirken Rus/Çin ekolü buna ilave bir özellik daha eklemiştir. Uzun menzilli hava-hava füzelerinin (LRAAM şeklinde tanımlanır) alt yapısını kullanarak uçan radarları da vuran böylece hava-hava füze konsepti ile anti-radar görevini birleştirmeyi amaçlayan füzeler üretmişlerdir. Diğer bir ifade ile uzun menzilli hava-hava füzelerine ikincil bir kapasite eklemişlerdir. Uçan radarlardan kastım havadan erken uyarı ve kontrol uçaklarıdır (AWACS).
AGM-45 Shrike gibi erken dönemdeki ilk ARM’ler çok akıllı değildi. Radyasyon kaynağında yani radar emisyonu yayan radar anteni yakınına gelince bile patlayarak tahrip edecek kabiliyette idiler ama radar operatörleri radarı kısa süre kapatıp tekrar açmayı öğrendiklerinde sorun çıktı. Çünkü hedefi tekrar güncellemekte zorlandılar. AGM-78 ve sonrasın da AGM-88 HARM füzelerinde ise ayrıca INS (atalet güdüm sistemi) vardır ve radar kapatılsa bile yerini hatırlayıp uçuşa devam edebilirler. Bu durumda sabit radarların hiç şansı yokken gemilerdeki ve mobil radarların bir nebze şansı olabilir. Ancak kamyon veya çekili araç üzerindeki mobil radarların bir ARM’nin uçuş süresi zarfında sabitleme ayakları ve diğer teçhizat ile toplanıp füzenin etki alanı dışına taşınması da pratikte mümkün değildir. Ancak yine de bugün SEAD görevi ve ARM füze saldırısının en büyük sıkıntısı mobil SAM rampalardır. Çünkü bunlar dağ başına kurulu radar tesisi olmadığı için bir gece önce alınan istihbarata göre olması gereken yerde olmayan bir S-300V bataryası radarı veya tekerlekli kamyon üzerinde hem radarını hem de füzesini taşıyan örneğin Rus Pantsir sistemi ertesi gün çok farklı bir konumda olabilir.
İSRAİL’İN DELILAH SEYİR FÜZESİ İLE İMHA ETTİĞİ SURİYE PANTSIR HSS ÜZERİNE BİR GÖRÜŞ
Yeri gelmişken, geçen aylarda sosyal medyada gezen bir videoda Suriye Pantsir hava savunma sisteminin İsrail hava saldırısı ile imha edildiği görüntüsünden bahsetmek istiyorum. Hatta sonradan yazılan haberlerde Pantsir sistemi veya en azından radarının kapalı olduğu ve komutanı olan yüzbaşının kamyona doğru koşarken füzenin Pantsir’e isabet ederek imha ettiği görülmekte idi. Olay üzerine Pantsir füze/hava savunma sisteminin seyir ve ARM’leri vuracak kabiliyette iken neden İsrail hava saldırısında etkisiz olduğu tartışıldı.
Öncelikle sabit radarlar gibi mobil hava savunma sistemleri özellikle küçük olanlar gerek radarın ömrü gerek personel mesaisi gerekse konsept olarak 24 saat çalışmamaktadır. Sadece savaş, görev veya nöbet esasına göre çalışır. Yani Pantsir’in radarının kapalı olması ve o sırada komutanının içeride olmaması normal. İsrail füzesini vurabilirdi de. Ancak savaşta AGM-88 veya Delilah mı Pantsir radarını vurur, yoksa füze savunma (balistik hariç diğer füzeler) kabiliyetli Pantsir mi onları vurur? Bu çok fazla değişkene sahip farklı durumlarda bazen ilk bazen ikinci şıkkın geçerli olabileceği bir durum. Ancak örneğe geri dönecek olursak buradaki zafiyet radarın kapalı olması veya yüzbaşının koşması değil. Suriye’nin saldırıyı önceden fark etmemesi yani istihbar etmemesi veya sınırı geçen İsrail uçaklarını görüp gereken zamanda alarm verememesi. Çünkü söylenildiği kadarı ile İsrail uçakları biraz riske girmemek birazda şov amaçlı olarak vurulan Pantsir bataryasının gayri faal olduğunu anladığı için seçmiş. Yani batarya komutanına bu gece saldırı olabilir alarmı, durumu bilgisi gelse idi daha farklı olabilirdi. Tabi sadece olaya ilişkin yazılanları ve tahminlerimi yazıyorum (Batarya ARM ile değil Delilah seyir füzesi ile vuruldu).
AGM-88 HARM-YÜKSEK HIZLI ANTİ-RADYASYON/RADAR FÜZESİ
AGM-88 HARM halen NATO ülkelerinde ve T.Hv.Kuv.’inde (SEAD görevli F-16’larımızın bulunduğu 152.Filoda) kullanılan standart ARM’dir. ABD’de EA-6B’nin emekliliği ile EA-18G, F-4G emekliliği ile F-16CJ uçaklarına geçilirken, Avrupa’da ise Tornado ECR uçaklarında kullanılmaktadır (Aslında F-16’nı CJ isimde yapısal farklılığı olan bir modeli yok. CJ sadece bir yazılım farklılıkları olan Wild Weasel görevli olan F-16’lara deniyor).
Texas Instruments tarafından geliştirilen HARM füzesi, radar sistemlerinden yayılan sinyallere odaklanabilmekte ve böylelikle özellikle düşman uçaksavar sistemlerine karşı doğrudan saldırı gerçekleştirilmesine olanak sağlamaktadır. Texas Instruments firmasının silah sistemleri departmanının Raytheon tarafından satın alınmasını takiben bu firma tarafından geliştirilip üretilmektedir.
Dumansız, katı yakıt çift itkili roket motoruna sahip AGM-88 HARM 1984’te üretildi ve F-4G’lerde kullanılmaya başlandı. İlk gerçek süreli savaş deneyimini ABD’nin 1986’daki Libya saldırısında yaşadı. Trablus ve Bingazi’deki Rus yapımı SA-2, SA-3 ve SA-5 (S-200) SAM füzelerinin güdüm ve izleme radarlarını başarıyla imha etti. Sadece 1.Körfez Savaşının ilk günlerinde F-4G’ler 80’den fazla AGM-88 ateşledi. A/B/C/D/E/F olarak altı ayrı tipi üretilen füzenin güncel versiyonu E (F geliştiriliyor) modelidir. Pasif radar güdümlü füzenin E modeli karıştırıcı sinyale odaklanma (home-on-jam) sistemi ve aktif radar güdümüne de kavuşmuştur.
IFF (dost-düşman tanıma) sistemi olmayan füze için bu bir handikap olarak görülse de aslında kullanım amacı olarak kolay kolay dost unsurları vurması ihtimali yoktur. Tam tersine bir olay Körfez Savaşı’nda yaşanmıştır. Amerika ordusuna ait bir Patriot SAM sistemi radarı yine Amerikan (USAF) F-16C uçağına kilitlenince F-16 pilotu Patriot bataryasını Irak SAM’lerinden biri sandı ve radara doğru AGM-88 HARM ARM’sini ateşledi. Füze PAC radarını imha etti. Olayda ölen ABD askeri olmasa da “dost ateşi” tarihine geçmiş oldu. (Aynı savaşta diğer bir olayda İngiliz pilot Amerikalı gibi şanslı değildi. Patriot kilitlendiği İngiliz savaş uçağını yanlışlıkla düşürdü ve pilot öldü).
Füzenin ayrıntılı teknik özelliklerinden bazıları kısaca: Uzunluk: 4.14 m, Ağırlığı: 360 kg, Menzil: 80 km, Maksimum Hızı: 2 Mach.
HARM füzesinde sonradan büyük bir yenilik yapıldı. Uçaklardaki bir RWR (Radar ikaz alıcısı) tarafından gerçekleştirilene benzer bir şekilde tehdit radarlarının karakteristik Darbe Tekrarlama Frekanslarını (PRF-yani sorgulama sinyali gönderme frekansı) tanımak üzere tasarlanmış, akıllı (radar) video işlemci tabanlı arayıcı yerleştirildi. Bu füzenin herhangi bir grupta çalışan belirli bir radarı seçmesine izin verecekti. Gerçekten de HARM ABD hizmetindeki daha önceki RWR’lerden daha yüksek hassasiyet ve frekans kapsamı sunmuştu ve HARM’yi taşıyan uçaklar RWR’yi desteklemek için sıklıkla bunu kullandı. Yani üzerlerine gelen füzeleri ikaz eden RWR ekranında görebilmek için bu sistemden yardım aldılar.
Bugün HARM füzelerini verimi E-3 AWACS uçaklarındaki TADIL-A veri bağlantısı sayesinde artırılmaktadır. Düşman radarlarını yüksekte uçtuğu için sürekli tespit halinde olan AWACS SEAD filolarına destek vermektedir. Aynı şey EC-135 JSTARS için de geçerlidir.
AGM-88E GELİŞMİŞ ANTİ-RADYASYON GÜDÜMLÜ FÜZE (AARGM)
HARM füzesinin yeni modeli AGM-88E AARGM bir Milimetre Dalga (MMW) terminal arayıcısı, gelişmiş Anti-Radyasyon Güdüm sistemi (ARH) alıcısı ve GPS/INS içeren gelişmiş bir çoklu sensör sistemi ile donatılmıştır. Sistem, geleneksel ve gelişmiş düşman hava savunma hedeflerinin yanı sıra radar dışı hedeflere karşı da kullanılabilir. ABD dışında İtalya, Almanya, Polonya ve Avustralya’ya AGM-88E AARGM’ye ilgi duyan veya tedarik edecek olan ülkelerdir. Northrop Grumman tarafından ve ABD Ordusu’nun uzun menzilli hassas saldırı ihtiyacı için geliştirilen AGM-88E Blok 1 AARGM’lerin stand-off (at-unut) türevini oluşturuyor ve Yeniden Yüklenebilir Entegre Hava Savunma (IAD) hedeflerini ve kapatma yeteneği ile donatılmıştır (Yani saldırı anında hedef radar kapatılsa bile yerini hatırlamak için öncekilerden çok daha değişik ve yeni bir sistemi var. IAD bu sistemin adıdır).
AARGM-ER, 5’İNCİ NESİL SAVAŞ UÇAKLARI (F-35 İÇİN) ARM FÜZESİ
ABD Donanması, AARGM’nin (Gelişmiş Anti-Radyasyon Güdümlü Füze) genişletilmiş menzili olan versiyonu AARGM-ER için Orbital ATK ile anlaştı. Bu firma Northrop-Grumman tarafında satıl alınmış bir firma idi. AARGM-ER programının ilk çabaları 2016 yılında başladı. ABD Savunma Bakanlığı FY2018-Bütçe İsteği’ne göre programın amacı şu an kullanılan AARGM silahının sağladığı yetenekleri genişletmekti. Yeni füze artırılmış menzile, yeni ortaya çıkan gelişmiş tehditlere karşı daha yüksek etkinliğe ve daha büyük bir savaşta hayatta kalma gücüne yardımcı olacaktı.
Aslında bu tasarım ile yani AARGM-ER projesi ile amaç 5’inci nesil savaş uçakları ile uyumlu bir füze çıkarmaktı. Uyumdan kasıt şu idi: F-35’in gövde içi silah bölmesine sığacak bir gövde yapısına sahip bir füze olması. AARGM-ER, AGM-88E’nin çok daha ilerisinde A2/AD senaryolarında operasyonları kolaylaştıracak entegre bir sistem olarak düşünüldü. Pratikte söylemek gerekirse amacı örneğin Kaliningrad gibi bir bölgede Rus S-300/400 SAM’lerin radarlarını imha edebilecek bir füze olması için geliştirildi.
Kabul edilen konsepte göre AARGM-ER kuyruk bölümünde yeni tasarlanan uçuş kontrol yüzeyleri ile donatılarak uçuş sürtünmesinin azaltılmasını mümkün kılıyor. Füzenin orta kısmında bulunan (klasik HARM füzesinin) mevcut AARGM kontrol yüzeyleri tamamen ortadan kaldırılacaktır. Yeni (ER) tasarım konsepti kaldırma kuvveti sağlarken, sürtünmeyi daha da uzunlamasına azaltmaya yönelik olarak tasarlanmış ve yüksek hızdaki ısınmadan dolayı bir ısı kalkanı içeriyor. Bu değişiklikler füzenin radar görünürlüğünü de azaltacak tarzda değişikliler. 4,17 m uzunluğunda ve 105 km menzile sahip füze, 2 Mach hızda. Savaş başlığı 68, toplam ağırlık 361 kg. F-35’in gövde içi silah bölmesinde taşınabilecek.
RUSYA FEDERASYONUN ÜRETTİĞİ ARM’LER (ANTİ-RADYASYON FÜZELERİ) KH-58 VE KH-31P
Kh-31P, Sovyet eski Zvezda tasarım bürosu ürünü olup şimdiki Rusya ve Çin’de üretilen Kh-31P ( AS-17C Krypton-C ) füzesidir. Kh-31A (AS-17A) seyir füzesinden türetilmiş ve görünüş olarak çok farklı değildir. Çin füzeyi YJ-91 adında lisanslı bir kopyasını üreterek Amerikan MIM-104 Patriot SAM sistemine saldırmak için optimize etmiştir. Füze zamanında NATO AWACS uçaklarına saldırmak üzere tasarlanmıştı. Vimpel R-33 (AA-9 AMOS) uzun menzilli hava-hava füzesi de aslında aynı mantığın ürünü idi.
Kh-31P orta menzilli süpersonik anti-radyasyon füzesi, dahili güçlendirici motorları ve scramjet motor kullanımıyla yüksek süpersonik hıza sahiptir. Birçok Rus ve Çin uçağında taşınabilir. Hantal görünümüne rağmen 10 g’lik manevra yeteneği olan füzenin anti-ship (gemi-savar) versiyonun zırh delici savaş başlığı var. 1 Mach civarı hıza, pasif radar güdümüne (klasik ARM füzeleri gibi), 4,7m uzunluğa ve 600 kg ağırlığa sahiptir.
Kh-58UShKE ise geniş bant (kombine A / A ‘/ B / B’ / C frekans bandı) ile pasif radar arayıcısı ve bir navigasyon ve otomatik kontrol sistemi ile donatılan MiG-35, Su-30MK, Su-32, Su-35 gibi en modern Rus uçaklarında kullanılmak üzere üretilmiştir. 4200 km/s (yaklaşık 3,6 Mach) gibi ARM füzeleri arasında rekor bir hıza sahiptir. 650 kg olan füzenin savaş başlığı ise 149 kg’dır. 4,80 m uzunluğa, 120 km gibi bir menzile sahiptir.
ÇİN ARM ÇALIŞMALARI
X31II Anti-radyasyon füzesi lisans altında üretilen Rus Kh-31P ARM idi. Sonradan çok bantlı arayıcı, 2 ila 18 GHz arasında çalışan düşman radarlarını ve 8 ila 10 metre arasında bir CEP mesafesinde vurabilecek Çin versiyonu geliştirilerek YJ-91 adını aldı. AGM-88 HARM gibi çoklu frekans bantlarını tutabilen tek bir arayıcıya sahip olmayı tercih ettikleri füze 110-120 km arası menzile sahiptir.
2005 yılında Çin Su-30MKK filosu için SEAD görevlerini yerine getirmek için 200 X31II ARM ithal etti. Bunlar YJ-91’e dönüştürüldü. Ayrıca 2008 yılına kadar JH-7 ve J-8G uçaklarına entegre edildi. Çin bu füzeler ile Çin Denizi’nde dolaşan Amerikan AEGIS SYS yüklü savaş gemilerini SPY radarlarını vurmayı amaçlıyor.
Diğer bir Çin ARM’si de CM-102. İlk kez 2014 yılında Çin’deki Airshow’da tanıtımı yapıldı. Supersonic hızdaki füze JF-17/FC-1, JH-7A uçaklarında da kullanılabiliyor ve 100 km menzile sahip. 7m’den küçük CEP mesafesi ve 80 kg harp başlığı taşıyor. GPS/INS ile pasif radar güdümüne sahip.
Diğer ülkelerdeki ARM’ler hakkında da birkaç cümle edecek olursak: İngiltere’nin MBDA üretimi 1990’da servise giren ALARM (Air Launched Anti-Radiation Missile) füzesi Körfez Savaşı’nda da kullanıldı. İngiltere ve Suudi Arabistan’da kullanılıyor ve 2,2 Mach hıza sahip.
Hindistan’ın DARPA’sı veya TÜBİTAK’ı diyebileceğimiz DRDO ise yeni bir ARM geliştiriyor. 125 km menzilli planlanan füze ile ilgili henüz net bir bilgi yok.
Şu ana kadar anlatılanlara ilave olarak ARM’ler ile hava savunma sistemlerinin EH/EW sistemlerinin yarış halinde olduklarını söyleyebiliriz. Özetle ARM olmadan düşman hava savunmasının bastırılmasının söz konusu olmayacağını belirtmek lazım. Hava kuvvetlerimiz de ABD’den tedarik edilen AGM-88 HARM versiyonlarını kullanmakta ve ayrıca milli anti-radyasyon füzesi projesi başlatılmış olup (Akbaba füzesi) henüz kamuoyu ile paylaşılan bir gelişme olmamıştır.
Bu makale daha önce Stratejist Dergisi Kasım 2018/16 sayısında yayınlanmıştır.
@hkilichsword