Havacılık Tarihi

B-24 ile Türkiye’den kaçış

Geçtiğimiz hafta Romanya’da Ploesti Rafinelisi’ne yapılan baskını Özkan Türker kaleme almıştı. Uçakların bir bölümü ülkemize indi. O yıllarda Türkiye tarafsız olması nedeniyle uçakları ve uçuş personelini enterne etti. B-24’ler Türk Hava Kuvvetleri’ne katıldı. Ama bir kaçış da yaşanacaktı…

Ankara meydanına inen Amerikan uçakları, Life dergisi tarafından tüm dünyaya duyurulmuştu. Fotoğrafta sırasıyla Brooklyn Rambler(#2), Little Eva(#6) ve The Blue Goose (#19) görülüyor. Fotoğraf: Life Magazin

İkinci Dünya Savaşı boyunca yüze yakın yabancı askeri uçak Türk topraklarına inmek zorunda kaldı. Bunların içinde ilk sırayı Amerikan Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar alıyordu. İniş yapan 24 adet uçağın 139 personeli enterne edildi.

Bu havacılar diğer askeri mülteciler gibi kamplara gönderilmeden Ankara’da tutuldular ve yapılan anlaşmalar yoluyla ülkelerine iade edildiler. Ancak bu sürede beklemekten sıkılan bazı havacılar kendi yöntemleri ile dönmeye çalıştılar. Bu yazıda bu havacıların anılarından derlenen kaçış hikâyelerine yer verdim.

Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Avrupa üzerindeki ilk savaş görevi için gece karanlığında Kahire’den havalanmışlardı. On üç B-24D Liberator uçağından oluşan HalPro filosu sabahın ilk ışıkları ile Romanya’nın Ploesti şehrindeki petrol işleme tesisleri üzerinde olmayı hedefliyorlardı. Yaklaşık dokuz bin metre irtifada yaptıkları uçuşta oksijen maskeleri problem çıkarıyordu.

Gece uçuş eğitimleri yoktu

Gece uçuşu için bir eğitim almamalarına rağmen hedeflerine ulaştıklarında henüz gün ağırmamıştı. Bu planlama hatası nedeniyle hedef bölge üzerinde dönerek havanın aydınlanmasını beklediler. Yaklaşık iki saatlik bu bekleyiş filonun dönüş yakıtlarını tüketmesine sebep oldu. Görev bittiğinde artık geri dönecek yakıtları kalmamıştı ve herkes başının çaresine bakmak zorundaydı.

The Blue Goose’un uçuş mühendisi Frank Perrone kokpite geçerek pilot Edward “Hawk” Cave’e Suriye’ye ulaşmak için yakıtlarının yetmeyeceğini söyledi. Kısa bir durum değerlendirmesi yaptılar ve yakıt alabilecekleri Türkiye’nin başkenti Ankara’ya inmeye karar verdiler. Uçuş öncesi bilgilendirmede, Albay Demas T. Craw zor durumda kalırlarsa Türkiye’den yakıt ikmali yapabileceklerinden bahsetmişti. Hasarlı 2 numaralı motorun yakıtını diğer depolara aktardılar. Wicklund sürekli yakıt ve menzil hesabıyla meşguldü. Saat 11 civarında Ankara’yı gördüler. Apronda iki B-24 duruyordu. Haberleşme imkânı olmadan pisti karşılayıp indiler. B-24 için kısa olan pistte durabilmek için Hawk frenleri zorlayınca uçak pist dışına savruldu, yumuşak toprağa saplanıp durdu. Diğer uçakların personelinden kimse yanlarına gelmeyince durumda bir gariplik olduğunu hissetti. Normal şartlarda gelip bu kötü iniş için laf atarlardı.

Terminalden gelen sivil kıyafetli bir adam uçağın pilotunu sordu. Hawk kim olduğunu bilmediği bu adama çok fazla bilgi vermek istemedi, cevapları kısa oldu.  Kendisi ile görüşen A.B.D Ankara Büyükelçisi L. Steinhardt’tı ama bunu çok sonra öğrenecekti.

Onlardan önce inen Little Eva’nın ikinci pilotu W.West de yakıt alıp tekrar havalanmak istediklerinde böyle bir durumun mümkün olmadığını öğrenmişti. Albay Craw’ı burada kimse tanımadığı gibi söylediklerinin de bir önemi yoktu. Tarafsız bir ülke olan Türkiye’de enterne edilmişlerdi.

Amerikan uçaklarının Türkiye’ye inişi basında geniş yer buldu.

Ankara’ya inen üç uçak (Brooklyn Rambler, Little Eva ve The Blue Goose) ile Adapazarı’na inen Tawn Hall personeli enterne edilerek geçici bir süre kalacakları Yedek Subay Okulu’na gönderildi. Burada birkaç gün kalan havacılar daha sonra Atatürk Orman Çiftliği yakınlarındaki bir okula yerleştirildi.

Yaz dönemi boyunca, tatil olduğundan, bu okulda kaldılar. Nöbetçi eşliğinde günde iki kere yemeğe götürüldüler, bunun haricinde serbest dolaşmalarına izin verilmedi. Yemek konusunda Amerikalılar Türk mutfağına pek uyum sağlayamadı. Bunun sonucu hepsi doğal olarak diyet yapmaya başladı. Bu arada hemen hemen hepsi sıtmaya yakalandı.

Bakım ihtiyacı

Enterne edilen uçaklar, Norden nişangâhları Amerikalılara iade edilmek şartıyla Türkiye’ye verildi. Dört uçaktan sadece bir tanesi (Brooklyn Rambler) uçabilecek durumdaydı. Diğer uçaklarda ise bakım ve onarım gerektiren işler vardı.

Ağustos sonuna doğru zorunlu konaklama için başka bir adres bulundu. Okullar açılacağından bulundukları yerden alınan Amerikalı havacılar şehir merkezindeki Yeni Otel’e yerleştirildi.

Üç katlı binanın 17 odası vardı. Burada enterne Rus ve İngiliz havacılar da kalıyordu. Enterne Alman havacıları ise şehrin başka bir yerinde tutuluyordu. Amerikalılar ikinci kata yerleştirildi. Ahmet, Mehmet, Mahmut, Mustafa, Satılmış ve Emin ismindeki askeri inzibatlar bina içinde ve kapıda nöbet tutuyordu.

Emin İngilizce biliyordu. Satılmış’la da çat pat öğrendikleri Türkçeyle iyi anlaşıyorlardı ama diğerleri samimi olmuyorlardı. Muhafız komutanı İsmet adında bir yüzbaşıydı. Almanca biliyordu ve müttefik havacılarından hoşlanmadığını açıkça belli ediyordu.

Aylar bu şekilde sıkıcı bir biçimde geçiyordu. Birçoğu alkol, sigara ve kâğıt oynamaya bağımlı oldu. Bazıları içine kapandı, konuşmaz oldu. Diğer ülke havacıları denetimli serbestlikle gündüzleri şehirde dolaşabiliyordu ama Amerikalılara bu hak verilmiyordu.

Elçilik enternelerin salıverilmesi için Türk hükümeti ile görüşmelere devam ederken firar ya da güvenlik problemi yaratacak bir olaya karışmalarını kesinlikle istemiyordu. Yemek konusunda bir değişiklik olmasa da yeni keşfettikleri yerlerde (Karpiç Restoran, Yeşil fıçı Lokantası, Gar Lokantası) kendi damak zevklerine yakın yemekleri buluyorlardı.

Ama bazen bu monoton hayatı değiştirecek bir olay gerçekleşebiliyordu. Havacılar bir gün Türk ordusunun geçit törenine götürüldü. Yüzbaşı İsmet, Amerikalılara doğru gelirken 40-50 kişilik bir başka grubun önünden geçiyordu. Hepsi birlikte ayağa kalkıp İsmet’e Nazi selamı verdi. Amerikalılar enterne Alman havacıları ilk defa o zaman gördüler. Yüzbaşı İsmet yanlarından geçerken hiçbir tepki vermeden onu seyrettiler.

1.Hava Tugay komutanı Tümg. Yahya Razi Biltan, Alay Komutanı Alb. Naim Bürgüt, Tabur Komutanı Bnb. Zeki Belgin ve enterne edilen B-24’lerden oluşturulan Ağır Bombardıman Bölüğü’nün kadrosu Amerikalı havacılarla (sivil kıyafetliler) birlikte 4 numaralı B-24 önünde görülüyor. Fotoğraf: Özkan Türker arşivi

Amerikalılar Türklere eğitim veriyor

Amerika tarafından Türkiye’ye verilen enterne B-24’leri hava kuvvetlerinde değerlendirmek isteyen Türk hükümeti bu uçakların uçuşa hazırlanması ve gerekli eğitim için enterne havacılardan oluşan bir grubun görevlendirilmesi konusunda Amerika ile anlaşma sağladı. Buna göre Ekim ayı ortalarında uçaklar Amerikalı havacılar tarafından, Türk pilotları gözetiminde Eskişehir’e götürüldü. Enterne havacılar içinden bu görev için karma bir ekip oluşturuldu.

Ula Taylor, Jimmy Briscoe ve Wilbur West’e uçakların hazırlanması için izin verildi ve çalışmaya başladılar. Bu serbestlikten yararlanan West bir kaçış planı üzerinde düşünmeye başladı. Diğerlerine planını açıkladığında birçoğu şaka yaptığını sandı. Ama üçü hazırlıklara başlamıştı bile.

Kaçış planı

Görünüşe göre uçaklar içinde uçuşa en uygun olanı Brooklyn Rambler’dı. Eugene Ziesel Türk yetkililerle görüşerek uçaklarda benzin bulundurulması konusunda ikna etti. Kauçuk benzin depolarının bozulmaması için her zaman yakıt bulundurmak ve sistemin faal tutulması için birkaç günde bir çalıştırmak gerekiyordu. Açıklamayı makul bulan yetkililer uçaklara benzin verilmesini kabul etti.

Uçaklardaki bakım ve onarım işleri sürerken Amerikalı ekip özellikle Brooklyn Rambler üzerinde yoğunlaşmıştı. Birkaç günde bir motorlar çalıştırılıyor ama her seferinde depolarda daha fazla benzin kalacak şekilde çalışma süreleri kısaltılıyordu. Bu şekilde uçağın depolarına yaklaşık 1,5 ton yakıt biriktirmeyi başardılar.

Hedef Kıbrıs Adası

Bu yakıtla en azından Kıbrıs’taki İngiliz üssüne gidebileceklerdi. Bir numaralı motorun manyeto arızasını da giderdiklerinde planlarını uygulamaya hazırdılar. West, kaçış planından Türkiye’de görevli bir İngiliz pilotuna bahsetti. O da Kıbrıs üssüne ait yaklaşma koridoru hakkında bilgiler verdi.

Uçak uçuşa hazır olmasına rağmen birçok eksiklik vardı (telsiz, harita, pusula, paraşüt, can yeleği vs.). Wilbur West bu arada ipekten küçük bir Türkiye haritası ve oyuncak pusula temin etmişti. Ellerindeki bütün seyrüsefer donanımı bunlardan ibaretti: bir harita ve oyuncak pusula. Ama daha fazla beklemenin bir anlamı da yoktu.

Kaçış ekibi planlarını 14 Aralık 1942 günü uygulamaya karar verdi. Sabah kişisel eşyalarını ceplerine dolduran ekip her zamanki gibi uçak başında çalışmaya başladı. Yemeklerle araları çok iyi olmadığı için öğlen yemeklerine katılmamayı adet edinmişlerdi. Yemek saati yaklaştığında Türkler yemekhanenin yolunu tutarken onlar her zaman yaptıkları gibi motorları çalıştırmaya başladılar.

Kaçış ekibi yavaş yavaş uçağa binerek uçuşa hazırlandı. Durumdan şüphelenen bakımcı Türk astsubaylarından birisi uçağın içine doğru baktığında Amerikalıların uçuşa hazırlandıklarını gördü. O anda Ula Taylor bir anahtar fırlatarak astsubayı dışarı itti ve kapağı kapadı. Artık ok yaydan çıkmıştı. Nathan Brown ve Wilbur West gaz kollarına yüklendi. Uçak aprondan piste doğru hareket etti. Motorlara verilen güç ile uçağın arkasında duran nöbetçi asker yuvarlandı, toz içinde kayboldu.

Amerikalılar uçağı kaçırdı

Uçak pist başına kadar donmuş toprak üzerinde kestirmeden yol aldı ve piste girince hiç beklemeden hemen kalktı. Dışarıdaki motor gürültüleri üzerine yemekhaneden fırlayan Türk havacıları Brooklyn Rambler’ın havalandığını görünce şok oldu. Amerikalılar uçağı kaçırmıştı.

Hemen takip ve önleme için bir uçak kaldırılması emredildi. Yüzbaşı İbrahim Metel, çift motorlu Martin 139WT bombardıman uçağı ile takip uçuşuna çıktı. Ancak bu uçağın yarım saat kadar önce havalanmış B-24’ü yakalama şansı yoktu.

Havalandıktan sonra bir süre alçaktan uçan Brooklyn Rambler yavaşça yükselerek önlerindeki dağları aşmak üzere bin metreye tırmandı. Robert Humprey elindeki harita ve pusula ile rotayı hesaplamaya çalışıyordu. Yaklaşık 1,5 saatlik bir uçuşla 3000 metreye çıkmışlardı.

Kıbrıs Adası henüz görünürde yoktu ve yakıt göstergelerinin hepsi sıfır gösteriyordu. Dört numaralı motor yakıt basıncı düştüğü için durdu. Bu arada Kıbrıs yönünden gelen bir İngiliz Spitfire’ı çevrelerinde tur atmaya başladı. Telsiz bağlantısı yoktu ve Türk işaretleri olan bir uçakta uçuyorlardı. İniş niyetinde olduklarını göstermek için iniş takımlarını açtıkları sırada Humprey Kıbrıs kıyılarını gördü.

Yakıt tüketimini en aza indirmek için olabilecek en düşük hızda Kıbrıs’a yaklaşıyorlardı. Lefkoşa yakınlarındaki pisti görebiliyorlardı. Yaklaşma koridoruna dikkat edecek durumda değillerdi. Uygun gördükleri en yakın piste iniş yaptılar. Burun tekerleğinin amortisörü katlanınca uçak burun üstü sürüklendi ve toprağa saplandı. Az hasarla kaçış başarıyla sonuçlanmıştı.

Brooklyn Rumbler’ın Kıbrıs’a inişinde aldığı hasar. (Fotoğraf:ww.armyaircorps-376bg.com

Yeni Otel’deki Amerikalı havacılar kaçış girişiminin başarıyla sonuçlandığını duyunca büyük sevinç yaşadı. Ama Türk tarafında durum tam tersiydi. Türk hükümeti olayı derhal protesto etti. Kendilerine verilmiş uçağın kaçırılması kabul edilemezdi.

Ayrıca Almanların bunu karşı propaganda malzemesi yapması da olayın başka bir boyutuydu. Uçağın derhal geri gönderilmesi istendi. Amerikan Büyükelçisi L. Steinhadrt, Washington’a gönderdiği raporla durumu özetleyerek kaçışın halen enterne durumdaki havacıların salıverilmesi için yapılacak anlaşmayı tehlikeye düşürdüğünü, uçağın iadesinin gerektiğini bildirdi.

Burun kısmında ağır hasar oluşan Brooklyn Ramber, Etiyopya’daki Gura Bakım Onarım Üssü’ne gönderildi. Burada uçak, sekiz bin saatlik iş gücü ve on altı bin dolara mal olan bir onarımla ulaştırma uçağı olarak düzenlenerek 23 Mart 1943’te Türkiye’ye iade edildi. Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın ulaştırma uçağı olarak kullanıldı.

Diğer havacılar da harekete geçti

Kaçış girişiminin başarılı olması diğer enterne havacıları da harekete geçirdi. Büyükelçilikte görevli bir albayın daktilo bilen birine ihtiyacı vardı. Savaş öncesinde gazetecilik yapan Charles Davis bu göreve talip oldu. Aralık ayında elçilikte çalışmaya başlayan Davis’e havalar soğuk olduğu için bir palto alınmıştı. Bir akşam Edward Cave’ın odasına gelen Davis paltosunu açarak koltuk altlarından dizlerine kadar sarılmış ipi gösterdi. İpi hemen odası tuvaletin yanında olan Albert Story’e verdiler. Story ipi yatağının altına sakladı.

Birkaç gün sonra hava karadığında Story ipi odasından geçen borulara bağlayarak pencereden sarkıttı ve aşağıdaki yemek odasına indi. Kimseye bir şey söylemeden on beş dakika kadar bekledikten sonra tekrar odasına dönerek ipi toplayıp yatağın altına attı. Ertesi günün akşamı bazı havacıların eksikliğini fark eden inzibatlar hemen yoklama yaptı. Yüksek rütbeli iki kişi (Frederick Nesbitt, ve Howard Walker) yoktu. Sabah Yüzbaşı İsmet kayıplar hakkında sorular sordu ama hiç kimse bir şey bilmiyordu.

İlk kaçış olayından sonra şartlar biraz düzelir gibi olmuştu. Yüzbaşı İsmet’in yerine İngilizce bilen başka bir subay görevlendirildi. Günlük olarak denetimli serbestlik verildi ve akşam saat onda otelde olacak şekilde şehirde dolaşmalarına izin verildi. Dolaşmaya çıkarken deftere imza atıyorlardı. Bu durumda eğer bir kaçma girişimi olur da yakalanırlarsa hapis cezası verilecekti. Dolayısıyla kimse dışarıdayken kaçmaya teşebbüs etmedi.

Yeni Otel merdivenlerinde inzibat askerleri. Fotoğraf: Earl Zimmermann arşivi

Kaçışlar benzer şekilde devam etti. EdwardCave, Virgil Anderson ve Harold Wicklund aynı yöntemle otelden çıktılar. Bir elçilik görevlisinin temin ettiği tren biletleri ile Adana’ya, oradan da Mersin’e geçerek bir Norveç gemisiyle Mısır’a gittiler.

David Coward ise trenle İzmir’e ulaştı. Bir İngiliz gemisiyle Türkiye’den ayrıldı. Rütbe sırasına göre yapılan bu kaçışlar her zaman başarılı olmuyordu. John O’Connor inzibatlar tarafından yakalanarak geri getirildi. Tek başına yaptığı bu kaçış girişiminde, uydurduğu hikaye nedeniyle, Story’nin odasındaki ip ortaya çıkmadı. Bir gece iyice sarhoş olan Charlie Collum ve Enoch Kusilavage kapıdan kaçmayı denediler.

Satılmış durdurmaya çalışınca Enoch Satılmış’a vurarak onu bayılttı. Başarısız kaçış girişimi sonucu Collum üç ay hapis cezası aldı. Enoch ise şiddet kullanıp bir inzibatı dövmekle suçlandı ve çok daha uzun süre hapiste kaldı.

Elçilik onaylı veya bireysel girişimlerle yapılan kaçışlar devam ederken bir yandan da resmi kanallardan havacıların iadesi için görüşmeler sürüyordu. Nihayet diğer ülkelerin de ortak bir noktada anlaşması ile esir takasları gerçekleşti. Böylece enterne Amerikalı havacıların Türkiye maceraları son buldu. Albert Story aylardır beraber oldukları inzibatlarla vedalaşırken Emin’e yatağının altında sakladığı kaçış ipini verdi.

Onarılıp iade edilerek 4003 Türk askeri numarası alan Brooklyn Rumbler ulaştırma görevlerinde kullanıldı. Yanında İngiliz yapımı Westland Lysander Mk.II keşif/ulaştırma uçağı görülüyor. Fotoğraf : IWM

Romanya üzerine 12 Temmuz 1942 günü yapılan HalPro harekâtı sonrasında ülkemize inen dört B-24D Liberator uçağının personeli Nisan 1943’te Türkiye’den ayrılmışlardı.

Ancak dört ay sonra aynı görevin tekrarı niteliğinde olan Tidal Wave harekâtı ile Türkiye yeni bir enterne grubuyla tanışacaktı. Ağustos ayının ilk günü yapılan bu hava akını sonunda 7 B-24D uçağı farklı bölgelerde mecburi iniş gerçekleştirdi.

Hadley’s Harem isimli uçak ise Manavgat açıklarında denize iniş yaptı. Kurtarılan yedi kişiyle birlikte toplam 78 havacı enterne edildi. Tabi yeni enterneler yeni kaçış hikâyeleriyle devam edecekti.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu