18 Mart Çanakkale Zaferi’nde unutulan gerçek
Bugün 18 Mart 2020. Çanakkale Zaferi’nin 105’inci yıl dönümü. Savaşın kahramanlarından biri olarak hep Nusret Mayın Gemisi ve topçu bataryaları öne çıkar. Ya havacılarımız? Bu konuda eksikliğe dikkat çeken Emekli Hava Pilot Tümgeneral Kaya Konakkuran’ın yazısını, okurlarımızla paylaşıyoruz…
Emekli Hava Pilot Tümgeneral Kaya KONAKKURAN
Çok uzun yıllardır Türk dış politikası nasıl haklı olduğu Türk tezlerini dünya kamuoyuna anlatamıyorsa, bu eksikliğimizi her safhada görmek mümkündür.
Türk Hava Kuvvetlerinin 100. kuruluş yıl dönümünde Alman Hava Kuvvetlerinin gönüllü olarak bir kitap hazırlaması konusunda koordine çalışmalarında anladım ki, bizden ziyade bu kitap Almanların propagandasına yardımcı olacak ve öyle de oldu.
Size öncelikle Türk Hava Kuvvetlerinden örnek verebilirim. Çanakkale hava harekâtını akademide öğrenciyken inceledim. Bugüne kadar Çanakkale muharebelerinde büyük başarı kazanan Silahlı Kuvvetlerin hava harekâtları konusu daima eksik kalmış ve bütün açıklığı ile anlatılamamıştır.
HAVA KUVVETLERİ HEP EKSİK
Bir gün Anıtkabir Müzesini bir yabancı yetkiliye gezdirirken şöyle bir soruyla karşılaştım. “Çanakkale muharebelerinde, İstiklal Harbi’nde Hava Kuvvetlerinin hiç harekâtı yok muydu?”
Anıtkabir’de o günlerde kara ve deniz harekâtlarının temsil edildiği büyükçe bir bölüm vardı ve Anıtkabir Komutanı Albay’a sordum; “Hava Kuvvetleri için bir yer ayrılamaz mı?” Cevabı, o anda yeterli bir alanın kalmadığı yönündeydi.
Bu açıkladığım konuya çok iyi bir örnek olabilecek aşağıdaki konuyu paylaşmak istiyorum. Yıl 2016 Mart:
“Dün akşam Uğur DÜNDAR’ın yönettiği Arena programının konusu 18 Mart Çanakkale Zaferi’ydi ve konuk olarak (E) Gnkur.Bşk.Org. İlker BAŞBUĞ bulunuyordu. Çok güzel değerlendirmeler ve önceki yıllarda şehitlerimiz anısına gerçekleştirilmesi gereken abidelerin ve düzenlemelerin yapılabilmesi açısından çok kişi tarafından bilinmeyen gerçekler de gün yüzüne çıkarılmış oldu.
Programın başlarında zaferin asıl sahibinin Nusret gemisi olduğu konuşulurken; Uğur DÜNDAR “Bir keşif uçağının mayınların temizlendiğini rapor etmesi” konusunu gündeme getirmeye çalışırken konu arada kaynadı ve (E) Org. İlker BAŞBUĞ, ısrarla ve birkaç defa, “Zaferde sadece iki önemli unsur var: biri Nusret gemisinin yaptığı görev, diğeri de kıyıdaki topçu bataryalarının üstün başarılarıdır.” dedi. O anda Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şu sözü kulaklarımda çınladı. “Tarih yazanlar, mutlaka tarih yapanlara sadık kalmalıdır.”
Bu olayı düşünürken birden eski günlere gittim. Yıl 1973, Hava Harp Akademisi 1. sınıfta 18 Mart kutlamaları sebebiyle, hava harekâtını anlatma görevi bana verilmişti. Bu konuda, özellikle Hava Kuvvetleri için bilgi toplayabilmek bir hayli zordu. Elimden geleni yaparak kısa sürede araştırarak topladığım bilgilerle Çanakkale Muharebelerinde Hava Kuvvetleri harekâtını brifingde arz ettim. Ancak brifing sonunda diğer kuvvetlerden olan arkadaşlarım, bu görevleri daha dört yıllık bir geçmişi olan Hava Kuvvetlerinin derme çatma ve gelişmesini dahi tamamlayamamış uçaklarla nasıl yapabildiğine inanamamışlardı.
Bugün de tarih bilgisi üst düzeyde olan sivil tarihçiler ve Silahlı Kuvvetler mensuplarının da büyük çoğunluğunun aynı bilgi noksanlığı içinde olduğunu görüyorum ve bu durumun tarihe not düşülmesi gereken olayların 101 yıl sonra bile unutulduğu veya bilerek tarihte yer almasına mâni olunduğu izlenimi yaratılıyor.
Maksadım asla bir havacı olarak Hava Kuvvetlerine pay çıkarmak değildir. Ancak 101 yıldan sonra dahi büyük bir gerçeğin unutulmasının önüne geçmek için bu girişimim küçük bir çabadan ibarettir.
Şimdi gelelim tarihe not düşülecek gerçek hikâyeye;
Osmanlı Devleti savaşın Çanakkale Boğazı ve İstanbul’a dayanacağını hissettiğinden, Kahire Seferi esnasında Edremit’te mecburi iniş yaparken kaza geçiren Salim Bey’in Ertuğrul isimli uçağını bir gemi göndererek aldırır ve İstanbul’da tamir ettirdikten sonra Çanakkale’ye parçalar hâlinde gönderir.
Keşif uçuşunun o harekât bölgesinde ne derecede önemli olduğunu bilen Harbiye nezareti bu uçağı başlangıçta keşif uçağı olarak kullanmak üzere bir hastane çadırının yanında monte ettirir ve pilotu Cemal Efendi’ye teslim eder.
17 MART’TAKİ KEŞİF UÇUŞU
Cemal Efendi, 17 Mart sabahı boğaz bölgesinde bir keşif uçuşuna çıkar ve daha önceden Türklerin döşediği mayınların düşman tarafından toplandığını ve yerlerinde olmadığını rapor eder. Bu raporu alan Cevat Paşa derhâl o gece Nusret’e mayınlamanın yenilenmesi emrini verir.
18 Mart günü düşman donanması büyük ölçüde Nusret’in döşediği mayınlar yüzünden bozguna uğrar. Fakat Nusret’in ve kahraman kıyı topçularının büyük başarısını taçlandıran bir millet, ne yazık ki Ertuğrul adlı uçağın kahramanlığını unutacaktır.
YILLAR SONRA ANLATTI
Yüzbaşı Cemal Bey, soyadı kanunu çıktıktan sonra DURUSOY soyadını alacaktır. Cemal Bey, Hayat Tarihi Ocak 1969 sayısında, Aydın DOKUR’un yaptığı bir röportajda boğazın mayınlarından temizlendiğini tespit ettiği uçuşu şöyle anlattır: “Boğaz mayınlanmıştı. Biz düşmanın mayınları toplayıp toplamadığını keşfedecektik. Birkaç defa uçtuk, baktık ki mayınlar toplanmış.”
Aynı konuda bir mesaj daha paylaşılıyor şu günlerde. Mesajda konu edilen olayın başka bir perdesini açıklayan yazar ve şair Sunay AKIN, daha önce de Geyikli Park kitabında bu konuya büyük ölçüde değinmişti.
Oradan yaptığım alıntı aynen şöyle;
“Yıl 1915. Marmarisli bir çoban keçilerini otlatırken denizde boncuk gibi dizili karartılar görür. Muhtara haber verir. Oradan kaymakama, oradan komutana giden haber İstanbul’a ulaşır. Bu karartılar bir Fransız gemisinin, limanda gördüğü Alman denizaltısına karşı döşediği mayınlardır. İstanbul’dan mayınları toplamak üzere bir deniz subayı ve üç asker gelir. Mayınlar uzmanlar ve Marmarisli sünger avcılarınca sahile çıkarılır. Uçaklar görmesin diye üzerleri ağaç dalları ile örtülür. Mayınları taşımak için “lök” denilen develer bulunur. Ancak mayınlar develere nasıl yüklenecektir.
Görgü tanığı İsmail Hakkı KUTAY anlatıyor;
Çözümü Marmarisli denizciler buldu. Mayının tepesine halattan bir simit yaptılar. Bir de altına aynından yaptılar. Aşağıdaki simitle yukarıdakini birbirine bağladılar. Develere yüklediler.
Mayın kervanı uzun bir yolculukla Gökova’ya gelir. Arabalara yüklenir, Aydın’a götürülür, oradan trene yüklenir ve İstanbul’un yolunu tutar. Doğru Haydarpaşa. Haydarpaşa’dan mayın gemisine yüklenir, rota Çanakkale’dir. O mayınların öyküsü orada bitmez.
“Ne batı cephesindeki Alman topu, zehirli gazı, ne de onların dâhiyane planları bize o kadar tesir etmedi. Nispetine göre en etkili şey neydi bilir misiniz: Türklerin Çanakkale Boğazına attıkları demir bir tel üzerinde sallanan 20 adet mayın. Bu, bize yüz binlere mal oldu…” (Churchill)
Winston Churchill’in şikâyet ettiği bu mayınları döşeyen gemi bilindiği gibi Nusret veya diğer adıyla Nusrat gemisidir. 17 Mart günü Nusrat, müttefik savaş gemileri boğaza girmek için beklerken, mayınlarını serin sulara çoktan bırakmıştır. Bırakmıştır bırakmasına ama akşama doğru bir uçak geçer boğazın üstünden. Bu uçak “Ertuğrul” isimli keşif uçağıdır. Uçakta iki kişi vardır. Pilot Yüzbaşı Cemal Bey ve yanında yer alan makinist montör Mehmet Bey. Çok önemli bir tespit yaparlar. Boğaza döşenen mayınlar yoktur. Boğaz temizdir. Müttefik mayın tarama gemileri boğaza dökülen mayınları temizlemiştir.
İKİNCİ SEFERİ YAPTI
Hemen harekete geçilir ve Nusrat gece yarısı ikinci defa boğaza sessizce süzülür ve yirmi altı kadar mayını sulara bırakır. İşte boğaza giren İngiliz ve Fransız zırhlılarını birer alev topuna dönüştürüp Çanakkale boğazının derinliklerine gönderen mayınlar Marmaris’ten gelen o mayınlardır ve ordunun elindeki son mayınlardır. Bunca eziyet ve emek yerini bulmuş, Marmaris’e bir Fransız gemisinden dökülen o mayınlar dönüp dolaşıp Çanakkale boğazına giren kendi zırhlılarını onlara mezar etmiştir.
Yüzbaşı Cemal Bey’in Ertuğrul isimli uçağını monte eden ve bu keşif uçuşları esnasında pilot veya rasıt olmadığı halde Cemal Bey’le uçan kahraman montör Vahran Bey’dir. Cemal Bey ve arkadaşları çok sevdikleri bu Ermeni asıllı montör Vahran’ı Mehmet diye çağırmaya başlamışlardır. 1915 yılının Mart ayında Çanakkale’de işgale, sömürgeciliğe, emperyalizme direnen Ermeni asıllı gerçek bir Türk kahramanı Vahran Bey.
NEDEN ANILMIYOR?
Şöyle bir düşünelim; Nusrat gemisine yapıldığı gibi, Çanakkale’ye Ertuğrul’un bir anıt maketi konulsa ve önüne de Yüzbaşı Cemal Bey ile montör Vahran Bey’in heykeli dikilse çok doğru olmaz mı? 1915 yılının Mart ayında bir Türk ve bir Ermeni, işgal ordularına karşı omuz omuza ve yan yana. Tarih bizden bu görevi büyük bir özlemle bekliyor.
Burada maksadım, kahraman bir pilot ve uçağının başarısını havacılara mal etmek asla değildir. Ancak hatırlatmak isterim ki, tarih ancak olduğu gibi, bütün çıplaklığı ile yazıldığı zaman gerçek tarih olur. Unutulmamalıdır ki, bazen çok büyük zaferleri küçük başarılar aydınlatır.
Kaya KONAKKURAN
(E) Hv.Plt.Tümg.