Uzay

Sierra Nevada Plüton’a kadar gitti

Sierra Nevada Corporation‘un (SNC) Kurucusu ve Başkanı Eren Özmen, uzay teknolojileri hakkında Milliyet Gazetesi’ne röportaj verdi. Geliştirdiği çeşitli teknolojiler sayesinde NASA ile çalışan sayılı firmalardan biri olan SNC, bugüne kadar neler yaptı? Batuhan Dönertaş sordu, Eren Özmen yanıtladı…

Öncelikle Sierra Nevada Corporation, hakkında bilinmeyenleri kısaca özetleyelim. 1963 yılında Nevada’da kurulan şirket, 1994 yılında Fatih Özmen ve Eren özmen tarafından satın alındı. NASA ile birlikte çalışan ve NASA’nın projelerinde önemli role sahip olan şirket, uzay teknolojileri hakkında dünyanın sayılı firmalarından biri. Hatta öyle ki, Güneş’e en yakın konum alabilen teknolojinin sahibi olmayı başardılar. Bugüne kadar 450’den fazla görevi başarıyla tamamlayan firmanın tasarladığı teknolojiler; 13 farklı Mars görevinin yanı sıra, Güneş’ten Pluton’a kadar yedi farklı gezegeni dolaştı.

SNC’nin hayal ettikleri neler ve bugüne kadar bu hayallerin ne kadarını gerçekleştirdi?

Misyonumuz hayal etmek, inovasyon ve ilham vermek. Bunlar, basit sözcükler gibi görünse de SNC’de yaptığımız her şeye yön veriyor. İnsanlığı, teknoloji ve hayal gücüyle bir üst seviyeye taşımayı hedefliyoruz. Bugün, teknolojilerimiz, havada, uzayda veya karada, dünya genelinde kullanılıyor ve can güvenliği sağlıyor.

SNC’nin uzay alanındaki çalışmaları da aynı ölçüde heyecan verici. Yenilikçi ve mükemmel çözümlerimiz, dünyanın uzaya erişim şeklini değiştiriyor. En önemli müşterimiz olan Amerika Birleşik Devletleri hükümeti tarafından, uzay alanında en yenilikçi hizmeti sağlayan ilk üç şirketten biri olarak kabul ediliyoruz.

Günümüzde dünya genelinde pek çok ülke uzay alanında öncü güç olmaya odaklanıyor. Uzayın geleceğimiz için ne kadar önemli olduğu bilindiğinden birçok ülke uzay programlarına ciddi ölçüde yatırım yapıyor. Uzay teknolojileri, haberleşme, finansal işlem ve GPS gibi günlük aktivitelerimizin çoğunda kullanılıyor. Uzay ticarileştirilmese bu kullanımların birçoğu mümkün olamazdı.

SNC en çok Dream Chaser uzay uçağı ile tanınıyor. Gelecekte oluşacak uzaya yönelik küresel erişim talebini karşılamak için Dream Chaser uzay uçakları filosu oluşturmaya başlamış bulunuyoruz. Dream Chaser, dünyadaki kapsül formatında olmayan tek ticari uzay uçağı. Piste iniş kabiliyetine sahip olan bu uzay uçağıyla halihazırda Uluslararası Uzay İstasyonuna hizmet vermek üzere NASA ile çalışma yürütüyoruz.

SNC’nin uzay alanındaki kabiliyetleri, uzay altyapısındaki mevcut eksiklikleri tamamlayacak yenilikçi çözümler oluşturacak şekilde bir bütünü teşkil ediyor. Bu kabiliyetler hızı arttıracak, uzay varlıklarını koruyacak, uzaya makul fiyatlı erişim imkânı sunacak, gelecekteki uzay keşfi için sürdürülebilir yaşama yönelik imkân oluşturacak (yaşam yerleri gibi) ve dünyadaki yaşamın kalitesini arttıracak.

NASA ile yaptığınız ilk ortak çalışma neydi?

Bu çalışma mutlaka bir mihenk taşı olmuştur, değerlendirme yaptığınız zaman bu ilk çalışmada neleri daha iyi yapabilirdiniz? Tecrübe ettiğiniz önemli nokta neydi?SNC, NASA ile uzun yıllardır ortaklık yürütüyor. Yaklaşık 15 yıl önce uydu üreten bir şirketi satın aldığımızdan bu yana bu ortaklık devam ediyor. O dönemde, ulusal güvenlik müşterilerimiz arasında kanıtlanmış bir performansa ve güvene çoktan ulaşmıştık. Uzay alanında faaliyet gösteren müşterilerimizin güvenini kazanma konusunda da o günden beri başarılıyız. Bugün, dünya genelindeki müşterilerimize 4.000 uzay sistemi, alt sistemler ve komponentler teslim etmiş bulunuyoruz.

Bununla birlikte, SNC’nin geçmişindeki dönüm noktalarından biri aslında kazanamadığımız bir NASA ihalesi. 2014 yılında, astronotların Uluslararası Uzay İstasyonuna götürülmesine dair NASA’nın açtığı ilk ihaleyi, Dream Chaser uzay uçağımızla kaybettik. Hem teknik hem de maliyet ve planlama gerekliliklerini biliyorduk. Bu gereklilikleri teklifimize de yansıttık. Rakiplerimiz maliyeti ve planlamayı olduğundan düşük göstererek ihaleyi kazandılar. Ancak uzun yıllara varan ve bütçenin milyonlarca dolar üzerinde olan bir gecikme yaşadılar. Dolayısıyla, geriye dönüp baktığımızda aslında bizim gerçekçi bir teklif verdiğimizi görebiliyoruz. Yine de o an için bu durum, program ve şirket için çok acı bir kayıp ve önemli bir yenilgi oldu. Böyle bir kayıptan sonra, başka şirketler o sırada programı bırakma kararı alabilirdi.

Buna karşılık Fatih ve ben ekibimize tamamen güvenerek büyük bir risk aldık. Dream Chaser’ın sahip olduğu potansiyele ve alternatiflerinden çok daha iyi olduğuna hiç şüphe duymadan inandığımız için projeyi şahsi olarak finanse ettik.

Ne gariptir ki kazanmadığımız bu ihale, kim olduğumuzu gösteren ve yenilikçi çözümler sunma konusundaki kararlılığımızı NASA’ya ve sektöre kanıtlayan ihale haline geldi. İhaleyi kaybetmemizin ardından daha kararlı davrandık ve Dream Chaser’a daha fazla odaklandık. 

RÖPORTAJIN DEVAMI İÇİN TIKLAYIN

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu