2. Dünya Savaşı’nda Karadeniz’de bir kaçış
Alman Hava Kuvvetleri’ne ait He-111 tipi bombardıman uçağı, Doğu Cephesi’nde sıkışan Alman kuvvetlerine yardım için havalanmıştı. Ancak pilotun kafasında farklı bir düşünce vardı. Karadeniz’i aşıp Türkiye kıyılarına ulaşmak… Pek fazla bilinmeyen bu olayı, Özkan Türker kaleme aldı…
İkinci Dünya Savaşı’nın tüm cephelerde kıyasıya sürdüğü 1942 sonunda Karadeniz sahilindeki Meset (bugünkü adıyla Doğanyurt) kasabası çift motorlu bir uçak sesiyle dikkat kesildi. Kasaba açıklarında İnebolu’ya doğru yol alan Cumhuriyet Vapuru üzerine alçalarak bir daire çizen uçak sahile yönelerek büyük bir gürültü ile gövde üzerine iniş yaptı.
Uçağın inişini evinde seyreden Kaymakam vekili Nurettin Peker hemen uçağın bulunduğu yere fırladı. Üzerindeki işaretlere bakılırsa bu bir Alman uçağıydı. Elinde harita ile uçaktan inen pilota yöneldi. Her ikisi de İngilizce bildiğinden anlaşmaları kolaylaştı. Peker Türkiye’de olduklarını söyleyince Alman pilot elini sıkarak “Adım Blahà, pilotum” dedi.
Savaşın başlangıcından beri Türk hava sahası bu gibi pek çok olaya tanık olmuştu. Sınırlarımızın hemen ötesinde kıyasıya süren çatışmaların yarattığı yıkımın izleri zaman zaman Türk topraklarına da yansıyordu.
Özellikle kıyı bölgeleri her iki tarafın uçakları için sanki mecburi iniş sahasıydı. Bu mecburi inişler genelde çatışma sırasında alınan hasar veya mekanik bir problemden, bazen de yön kaybından oluyordu. Bunun yanında düşman arazisine inmektense tarafsız Türk topraklarına inmeyi tercih eden havacılar da oluyordu.
Bu sefer kapımızı çalan davetsiz misafirimiz Blahà’nın hikâyesi ise çok farklı bir amacı barındırıyordu.
Bir kaçışın hikayesi
Çek asıllı bir baba ve Alman bir anneden 1922’de Viyana’da doğan Walter Blaha babasının işi nedeniyle Prag’da büyüdü. Bir Südetli olarak Alman vatandaşı sayılıyordu. Alman okullarında eğitim aldı.
Liseyi bitirince 1939’da gönüllü olarak Alman ordusuna yazıldı. Gönüllü olarak yazılmasındaki sebep istediği bölümü seçebilmesiydi; havacı oldu. Aksi bir durumda büyük olasılıkla piyade olacaktı ki bu hedeflediği planını gerçekleştirmesini imkânsız kılacaktı.
Blahà Alman vatandaşı olmasına rağmen kendini bir Çek olarak görüyor ve savaşta Alman safında olmak istemiyordu. Bu düşüncesini gerçekleştirmek için ilk fırsatta İngiltere’ye giderek orada Kraliyet Hava Kuvvetleri altında görev yapan Çek filosuna dâhil olmayı hedefliyordu.
Yaptığı planlama uzun ve bir o kadar da tehlikeliydi. Savaş şartlarında bu planı uygulayabilmek oldukça zor ve riskliydi. Ancak savaşın gidişatı Blahà’ya istediği fırsatı sundu.
Doğu cephesine uçuş
Doğu Cephesi’nde Stalingrad’da sıkışan Alman ordusunun ihtiyaçlarını karşılamak ancak hava ikmali ile mümkün oluyordu. Bu nedenle gücü tükenen Alman Hava Kuvvetleri (Luftwaffe) eğitim birliklerindeki uçak ve personelini dahi bu görevde kullanmak zorunda kalmıştı.
Gablingen’de KG53’te görevli Gefreiter Walter Blahà’da Stalingrad Cephesi için emir alan personel arasındaydı. Bu tehlikeli görevde mürettebat olarak emrine üç havacı verildi. Ancak bunların ikisi eğitimlerini henüz tamamlamış görev tecrübesi olmayan gençlerdi.
Emir gereği Blahà ve mürettebatı 30 Kasım 1942 günü Gablingen’den havalandı. Görev alacakları birlik olan KGrzbV20 Stalingrad’ın 210km batısındaki Mozorovskaya Meydanındaydı. Oldukça uzun sürecek olan intikal uçuşunun ilk günü Viyana üzerinden Krakow’a ulaştılar.
Aralık ayının ilk günü uçuşun ikinci bacağında Kalinovka’ya indiler. Burada Blahà planını gözden geçirerek hassas ayarlamalar yapmaya başladı. Ertesi gün, 2 Aralık’ta, Tagarong’a gitmek üzere diğer iki He-111 ile birlikte harekât planlanmıştı. Ancak bunun planına engel olabileceğini düşünen Blahà bu iki uçağı beklemeden hızlıca hazırlanarak Tagarong için havalandı.
Mürettebat bu konuda bilgilendirilmediğinden kimse durumdan şüphelenmedi. Uçuşun son bacağının tehlikeli bir görevi de kapsadığını öğrenen Blahà kaçış planını 3 Aralık günü uygulamaya karar verdi. Çünkü bundan sonra böyle bir fırsat eline geçmeyebilirdi.
Stalingrad’a destek sağlayan zayıf korumalı nakliye uçakları Rus avcılarının en büyük hedefiydi. Tehlikeli kargo ve mürettebatın deneyimsiz olması hayatta kalma olasılığını zorluyordu. Gece kokpite giren Blahà uçağın radyo telsiz sigortasını çıkardı. Ertesi sabah Rostov-on-Don’dan Mozorovskaya’ya mühimmat nakli için havalandı.
Derhal yükselerek bulut içine giren Blahà mürettebatın görüş imkânlarını engelledi. Yaptığı dönüşlerle rotasından saparak deniz üzerinde uçmaya başladı. Bu arada mürettebat yön duygusunu kaybetmişti.
Meydanla bağlantı kurması için telsizciye emir verdi. Ancak telsiz çalışmıyordu. Tecrübesiz telsizci basit bir arızayı fark edememişti. Bu durumda geri dönme kararı aldığını bildiren Blahà tam bir tur atarak Türkiye yönünde uçuşuna devam etti.
Yön duygusu körleşen, kasıtlı olarak yapılan yüksek uçuştan kaynaklanan oksijen azlığından sersemleyen mürettebat durumu fark etmedi bile. Yaptığı ustaca manevralar ve pusula oyunları geri dönüş yolunda olduklarını düşünmelerini sağladı.
Karadeniz’i geçtiklerinde yakıtları iyice azalmıştı. Alman kuvvetlerinin kontrolündeki Kırım sahillerine mecburi iniş planlaması yapıldı ve yakıt tükendiğinde Blahà, mürettebatının Kırım zannettiği Meset sahiline mecburi inişi gerçekleştirdi.
İniş sonrasında Alman mürettebatı ilk karşılayan Kaymakam vekili Nurettin Peker, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı gazisi, deneyimli bir idareciydi. Durumu hemen kontrol altına alarak Blahà ve arkadaşlarını emniyette hissetmelerini sağladı. Uçak ve içinde bulunan silahlar emniyete alındı. Blahà, Alman Konsolosluğu ile görüşmek istediğini söyledi.
Oysa o günkü koşullarda sadece Cide ve İnebolu ile hava şartları izin verirse, görüşme yapılabiliyordu. Peker deneyimi ile Alman Elçisi Von Papen’in İstanbul’a gittiğini ve şu anda görüşmelerinin mümkün olmadığı iletti.
Misafirler için hazırlanan yemek çeşidi ve bolluğu Almanları çok şaşırttı. “Bunlar Hitler’in karargâhında bile yok” şeklinde yorum yaptılar. Kısa bir dinlenmenin ardından durumun detaylı bir tutanağı üç kopya olarak hazırlanarak karşılıklı imzalandı. Silah, cephane ve uçuş donanımı haricindeki kişisel eşyaları iade edildi. Uçak emniyete alınarak başına bir nöbetçi dikildi.
Peker’in kitabında detaylarına yer verdiği bu davetsiz misafir ağırlama esnasında Blahà hava koşulları nedeniyle yönlerini kaybettiklerini, sonrasında yakıt bittiği için bu sahile iniş yaptıklarını, nereye indiklerini inince öğrendiklerini anlattı. Bunun aslında kendisinin tasarlayarak gerçekleştirdiği bir kaçış olduğundan hiç bahsetmedi.
Sorgulamalarının ardından enterne edilen Alman havacılar önce tekne ile Cide’ye, daha sonra Zonguldak üzerinden Ankara’ya gönderilerek burada daha önce enterne edilmiş Alman havacılarının kaldığı Yeni Otel’e yerleştirildi.
Burada kaldıkları sürece enterne havacılar gündüz saatleri içinde serbest olarak dolaşabiliyor, ihtiyaçlarını giderebiliyorlardı.
Kaçış planı
Blahà’nın planının tehlikeli ve zor kısmı tamamlanmış olsa da henüz her şey bitmemişti. Yeni Otel’de kalan enterne Alman havacılarından sorumlu Alman subayı Warnke, Blahà’nın sorgusunda anlattıklarını “biraz garip” bulmuştu. Warnke, kendi mürettebatının acemiliği nedeniyle sorgulayamadığı mecburi iniş hikâyesini Alman Askeri Ataşesi kanalıyla Berlin’e bildireceğini söyledi.
Açıkça olmasa da bir ihmal hatta kasıt ihtimalini kastediyordu. Bu arada Blahà ortama alıştıktan sonra kendine hemen sivil giysiler temin etti. Bu durum kendi mürettebatının bile dikkatini çekmişti. Kaçış planının açığa çıkması, Blahà ve Prag’daki ailesi için hayati tehlike demekti. Gestapo takibine alınabilirlerdi.
Bir an önce Çekoslovak veya İngiliz Elçiliği ile görüşerek durumunu açıklaması gerekiyordu. Blahà 25 Aralık 1942 günü sivil kıyafetlerini giymiş olarak şehir gezisine çıktı. Ancak bu sefer gizlice Çekoslovakya Büyükelçiliği’ne gitti. Burada Konsolos Dr. Michael Hanák ile görüşerek olayları anlattı.
Kimliğini doğrulayacak bütün kişisel bilgilerini detaylı olarak verdi. Tekrarlayan ziyaretlerinde askeri konularda da detaylar aktardı. Konsolos, Blahà hakkında bir rapor hazırlayarak Londra ve İstanbul’daki ilgili bürolara gönderdi. Ayrıca 28 Aralık günü Dr. Hanak, Blahà ile birlikte İngiliz Büyükelçiliği’ne giderek Hava Korgeneral Robert Allingham George ile bir görüşme yaptı.
Blaha bir an önce İngiltere’ye gitmek istiyordu. Görüşmeler sonucunda hakkında olumlu bir rapor hazırlandı. Türk yetkililerle görüşülerek diğer enterne havacılardan ayrılan Blahà, 26 Ocak 1943’te sivil kıyafetli olarak diplomatik bir araçla İstanbul’daki İngiltere Büyükelçiliği’ne götürüldü.
İngiliz pasaportu ile Türkiye’den ayrıldı
Burada 30 Ocak tarihine kadar kaldıktan sonra Mr. Blake adına hazırlanmış bir pasaport alarak bir İngiliz’in refakatinde gemiyle Türkiye’den ayrıldı. 14 Ocak 1943’te Kahire’de İngilizler tarafından enterne edildikten sonra İngiliz istihbaratı tarafından defalarca sorgulandı.
Hakkındaki olumlu görüşlere rağmen Blahà’nın RAF bünyesinde uçmasına izin verilmedi. Askeri istihbarat onun hakkında olumlu düşünmüyordu. Sorgularda verdiği cevaplar ikna edici bulunmadı. Savaşın geri kalan döneminde piyade olarak Dunkirk kuşatmasında görev alan Çekoslovak Tugayı’nda görev yaptı.
Çavuş Walter Blahà’nın uzun ve tehlikeli kaçış hikâyesi, istediği gibi sonuçlanmasa da, başarıyla noktalandı. Savaş sonrasında Prag’a dönen Blahà burada Pan-Am Havayolları için çalıştı ve amatör olarak uçmaya devam etti. Bu arada Südet vatandaşlığı sorgulandı, yargılandı.
ABD’de biten hayat
Alman Ordusu’na gönüllü olarak yazılması ama Müttefikler için çalışması hakkında şüphe duyulmasına neden olmuştu. Ancak Walter Blahà’nın hikâyesi burada bitmedi.
Çekoslovakya’da 1948 komünist darbesinin gerçekleşmesinden sonra 8 Mart 1948’de Blahà yanına eşi Viktorinová’yı da alarak Zlin 181 tipi küçük bir uçakla Amerikan birliklerinin kontrolündeki Bavyera’daki askeri bir meydana uçtu. Buradan Amerika’ya göç eden Walter Blahà, 2009 yılında 87 yaşında Florida’da hayata veda etti.
Türkiye’ye kaçışı sırasında beraberindeki mürettebatı makinist Çavuş Wagner, Telsiz Onbaşı Albert Granseier ve Seyrüsefer Onbaşı Günther Strauch savaşın bittiğini göremedi. Türkiye’de bir kaç ay kaldıktan sonra ülkelerine geri döndüler. Ancak yapılan araştırmalar, üç havacının savaş sırasında hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor.
Vinç ile kurtarma
Meset sahilinde kalan He-111 uçağının kaldırılması için İnebolu’dan 5 tonluk bir vinç getirildi (He-111’in boş ağırlığı yaklaşık 9 tondur).
Vincin sahibi uçağı İnebolu’ya sağlam olarak teslim etmek için 1000 Lira istedi. Ancak bu rakam kabul edilmedi. Köylülerin imece usulü çalışmasıyla da uçak yerinden kaldırılamadı. Uzun zaman sahilde kalan uçak zaman içinde parçalanarak taşındı.
Yabancı kaynaklarda 3 Aralık 1942 günü kaybolan He-111H tipinde bir KG53 uçağının Meset’e inen uçak olduğu bilgileri bulunsa da, Nurettin Peker’in kitabında yer verdiği fotoğraf ve isimlere göre aynı uçak olmadığı anlaşılıyor.
Topraklarımıza inen bu davetsiz misafirin künyesine henüz ulaşamadım. Bunun sebebi uçağın ve mürettebatının acele ile intikalinin yapılıp kayıtlara geçmemesi olabilir. He-111 uçağının benzer bir modelinin aynı dönemde Türk Hava Kuvvetleri’nde kullanıldığı dikkate alınırsa uçağın işe yarar parça ve motorlarının öncelikle alınmış olması muhtemeldir.
Yaptığım araştırmalara göre İkinci Dünya Savaşı döneminde (1940-1945 arasında) Alman, Amerikan, Bulgar, Çekoslovak, Fransız, Hırvat, İngiliz, İtalyan, Romen ve Rus hava kuvvetlerine ait toplam 97 uçak ve 339 havacı Türk topraklarına veya karasularına inmek zorunda kalmış.
Bu esnada 15 havacı hayatını kaybetmiş. Enterne edilen uçakların çok büyük bir kısmı kullanılmadan hurda malzeme olarak değerlendirilmiş. Uçabilir durumdaki az miktardaki uçak da kısa bir süreliğine kullanıldıktan sonra yedek parça eksikliğine bağlı olarak kal edilmiş.
Enterne durumdaki havacılar ise karşılıklı görüşmelere istinaden mümkün olan en kısa sürelerde ülkelerine geri gönderilmişler veya bu yazıdaki hikâye benzeri bir durumda firar etmişler. Her birinin ayrı bir hikâyesi var. Onlar da başka bir yazıya konuk olacaklar…