Ege’de hava üstünlüğü Yunanistan’a geçerse…
Türkiye ve Yunanistan‘dan arasında son dönemde gerilim artarken, ABD’nin denge politikasının Atina lehine bozulduğu yüksek sesle konuşulmaya başlandı. Washington’un bölgedeki yeni ‘büyük ortağının’ Yunanistan olabileceğine değinen uzmanlar, Atina’nın mevcut silahlanma politikasının ekonomik açından sürdürülebilir olmadığı görüşünde.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki yüksek tansiyon son dönemlerde karşılıklı demeçlerle daha farklı bir hal alma yolunda ilerliyor… Ankara’nın ‘Uslu durmazlarsa bir gece ansızın’ mesajına Yunanistan tarafı ‘Hava üstünlüğü bizde. Ezer geçeriz.’ yanıtını veriyor.
TRT Haber’den Sertaç Aksan’ın haberinde; Ankara kendi imkanlarıyla yerli/milli savunma sanayiini geliştirip kritik eşikleri aşarken, Atina ise son yıllarda silahlanma konusunda giderek el yükselten ve oldukça gelişmiş sistemleri envanterine kazandıran bir yol izliyor. Yunanistan silahlanmaya 2020’de 530 milyon Euro harcadı. 2021’de bu rakam bir anda 2.52 milyar Euro’yu geçti. Geçtiğimiz yıl harcanan para ise 3.37 milyar Euro oldu.
Savunma Sanayii Analisti Arda Mevlütoğlu ile Türkiye-Yunanistan arasında son yaşananları, NATO ile ABD penceresinden fotoğrafın nasıl göründüğünü ve Ankara’nın muhtemel yol haritasını konuştuk.
NATO üyeliğinden bu yana denge var
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada “ABD’nin bir denge politikası vardı. Türkiye ve Yunanistan ilişkilerindeki denge bozulmaya başladı.” ifadesini kullanmıştı.
Arda Mevlütoğlu’na bu meseleyi soruyoruz… 1952 yılında NATO’ya üye olmalarından sonra her iki ülkenin de silahlı kuvvetlerini neredeyse tamamen ABD askeri yardımlarıyla donattığı yanıtını alıyoruz.
“ABD, Türkiye ve Yunanistan’a sağladığı araç-gereç, silah ve maddi yardımda bu iki ülke arasındaki bölgesel rekabeti de gözeterek belli kıstasları takip etti.” diyor Mevlütoğlu. Her iki tarafa da aynı ya da muadil silahların belli sayısal sınırlar dahilinde sağlandığını söylüyor.
Bu duruma hava kuvvetleri özelinde bir örnek veriyor ve “Her iki ülke aşağı yukarı aynı zaman dilimlerinde F-104 Starfighter, F-102 Delta Dagger, F-4E Phantom II, F-16 Fighting Falcon sahibi oldu.” bilgisini paylaşıyor.
7’ye 10 oranı bozuldu
ABD’nin Türkiye ve Yunanistan’a silah yardımında kamuoyunca “7 / 10 oranı” olarak bilinen bir dengeyi gözettiği sır değil. Bu oranın gündeme gelmesi, dönemin Yunanistan Başbakanı Konstantion Karamanlis’in 1947’den itibaren her iki ülkeye yapılan askeri yardım miktarlarını tespit ve kıyaslaması ile oldu.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan Karamanlis’in bu oranı bir pazarlık unsuru olarak masaya sürdüğünü anımsatıyor Arda Mevlütoğlu. Yoğun diplomatik baskı sonucu 15 Nisan 1976 tarihinde yayınlanan “Geleceğin Amerika Birleşik Devletleri-Yunan Savunma İşbirliğine Yönelik İlkeler” belgesiyle birlikte bunun somutlaştığını anımsatıyor.
“Bu duruma Türkiye tepki gösterdi ancak uygulamada 7/10 oranı devam etti.” diyor Mevlütoğlu:
“Türkiye’nin 1980’lerin başlarından itibaren savunma sanayiini yeniden kurması ve özellikle 1990’lardan itibaren üretim kapasitesini geliştirmesi sonucunda ABD’den aldığı askeri yardım hızla azaldı. Bunun neticesinde bahse konu denge oranının pratikte uygulanabilirliği kalmadı.
Ancak PYD/PKK, Doğu Akdeniz, S-400 ve F-35 ile FETÖ elebaşı gibi sorunlar nedeniyle Türk–Amerikan ilişkileri son yıllarda hızla bozuldu. Bu bozulma sürecinde Yunanistan, bölgesel güvenlik sorunlarının yarattığı fırsat pencerelerini de iyi kullanarak İsrail, Mısır, İtalya, Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölgesel aktörler ile ABD-Fransa gibi bölge dışı büyük güçlerle ilişkilerini hızla geliştirdi.
Trump yönetiminde Washington-Atina askeri işbirliği güçlendi. Yunanistan, ABD’nin Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki ana partneri haline geldi. Bu durumun hava kuvvetlerine yansıması Yunanistan’ın F-16’larının F-16V seviyesine modernizasyonu, OH-58D silahlı keşif helikopterleri, F-35 tedarikine yönelik olumlu sinyaller, artan müşterek tatbikat ve eğitimler sayılabilir.”
ABD’nin F-35 verdiği ülkeler yeni bir gerçekliği mi işaret ediyor?
Türkiye’nin Yunanistan ve aslında arka planda ABD ile yaşadığı gerilimde en önemli meselelerden biri F-35 konusu. Arda Mevlütoğlu bu krizi ‘mızrak başı’ olarak nitelendiriyor.
Bilindiği üzere F-35, ABD’nin en yakın müttefikleri ile paylaştığı ileri kabiliyetler ve teknolojik sıçrama sunan bir platform. Biz her ne kadar platform bazında süreci okumaya çalışsak da Mevlütoğlu çok daha farklı ve son derece kritik bir noktaya işaret ediyor:
“Bu uçak Avrupa kıtasında en kuzeyde Norveç ve Finlandiya’dan başlayarak Polonya, Almanya, Çekya ve güneyde yakın gelecekte Yunanistan ile Kıbrıs’taki İngiliz Hava Kuvvetleri’nin Ağrotur üssüne dek uzanan bir hat boyunca inşa edilen post-modern Atlantik Duvarı’nın harcı konumunda.
Bu noktada Romanya’nın da orta vadede F-35 alımına hazırlık yaptığını eklemekte fayda var. Dolayısıyla Yunanistan için F-35 tedariki yalnızca Türkiye’ye karşı Ege ve Doğu Akdeniz’de hava üstünlüğü ele geçirmek için değil aynı zamanda jeopolitik konumlanması bakımından da son derece önemli bir proje.”
‘Oldubitti’ mümkün mü?
Atina-Ankara arasındaki ‘hava’ dengesine geçmeden önce Mevlütoğlu’na Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın sıkça vurguladığı ‘Yunanistan konusunda bir oldubittiye asla izin vermeyiz’ uyarısını soruyoruz.
Bazı çevreler Yunanistan’ın doğrudan Türkiye ile uzun süreli sıcak çatışmayı göze alamayacağını ancak uygun bir ortamda ilk ateş eden olup sonrasında ABD, AB ve NATO’nun araya girmesiyle o anki pozisyonunu koruyacağı iddiasını dillendiriyor.
Arda Mevlütoğlu kısa ve net bir cevap veriyor:
“Bu ortam şartları içinde ve önümüzdeki 5-7 yıllık süreç içinde Yunanistan’ın Batı ile güçlü askeri, siyasi ilişkileri ve modernize ettiği deniz ve hava gücüne güvenerek kısa sürebilecek ancak azami hasarı kaydetmeye çalışacağı, Türkiye’yi uluslararası ortamda saldırgan ya da suçlu gösterebileceği bir senaryoya cüret etmesi riskini yüksek görüyorum.”
Yunanistan ekonomik açıdan mevcut durumu nasıl sürdürecek?
Türk kamuoyunda Yunanistan’ın savunma sanayii bütçesi sıkça konu olur. Şimdilerde de durum farklı değil. Bu söylem temel olarak Atina yönetiminin bu denli yüksek paralar harcayıp silahlanmasının yine çok ciddi bir ekonomik krize dönüşeceğini iddia ediyor.
Mevlütoğlu, hepimizin yakından bildiği 2011’deki Avrupa Birliği’nin desteğiyle ‘iflasın eşiğinden dönen Yunanistan’ meselesini açıyor. 1996 Kardak Krizi’nden sonra AB’nin sağladığı mali imkanları da kötüye kullanarak Yunanistan’ın çok yoğun ve gösterişli bir silahlanma programı yürüttüğünü anımsatıyor.
2000’lerin başlarına kadar süren bu furyada ABD, Almanya ve Fransa’dan çok sayıda silah, araç/gereç tedarik edildi. “Ancak bu sistemlerin alımları bütçeye büyük yük bindirdi ve zaten kronik olan idame sıkıntıları daha da arttı. Son yıllarda izlenen silahlanma faaliyetlerinde de benzer bir durumu görüyoruz.” diyor Mevlütoğlu.
Siyasi konjonktürün yardımıyla ‘ilk alım’ finansman maliyeti düşük olsa da tedarik edilen sistemlerin idame ve lojistik maliyetleri uzun vadede Yunanistan ekonomisine büyük yük bindireceği uyarısında bulunuyor. Atina’nın yeni bir kısır döngüye girdiğini ve dışa bağımlılığını daha da artırmış olduğunu sözlerine ekliyor.
Dümenin ABD yerine İngiltere’ye kırılması mümkün mü?
Madalyonun Yunanistan tarafına baktıktan sonra diğer yüzünü çeviriyor ve Türkiye kısmını da Arda Mevlütoğlu ile konuşuyoruz. Hayır, iki ülke arasındaki uçak sayısı üzerinden sığ bir okumayla yapmıyoruz bunu.
Temel olarak merak ettiğimiz husus son dönemlerde sıkça duyduğumuz İngiltere meselesi. Kimi zaman jet motoru kimi zaman savaş uçağı ve son olarak fırkateyn meselesinde Ankara-Londra hattının çok sıcak olduğuna şahitlik ediyoruz.
ABD’nin kendine partner olarak Türkiye yerine Yunanistan’ı öne çıkardığı sır değil. Arda Mevlütoğlu’na bu gelişmelerden yola çıkarak “Türkiye stratejik ortaklık için dümeni İngiltere’ye kırabilir mi?” diye soruyoruz:
“1983 yılında sözleşmesi imzalanan ve 1987 yılında itibaren hizmete girmeye başlayan F-16, Türk-Amerikan askeri ve stratejik işbirliğinin ana eksenini teşkil eden bir uçak. Tam 40 yıl sonra F-16 yine Türk – Amerikan ilişkilerinin merkezinde. İki ülkenin ilişkilerinde bir ‘yeniden tanımlama’ veya ‘yeniden kalibrasyon’ gerektiği açık. Muhtemelen F-16V satışının akıbeti bu yeniden tanımlamanın nasıl olacağını belirleyecek.
Acil ihtiyaç kapsamında İngiltere’den Typhoon savaş jetinin alınması, bu alımın nasıl olacağına bağlı olarak iki ülke arasındaki askeri ve dolayısıyla siyasi ilişkilerin nasıl seyredeceğini belirleyebilir.
Söz gelimi bu alım yalnızca ikinci el uçak ile sınırlı olursa yaratacağı etki daha dar kapsamlı olur. Ancak yeni üretim Typhoon’lar, söz gelimi yurt içinde montaj veya milli mühimmat ve sistemlerin entegrasyonu gibi uzun vadeli savunma sanayii işbirliği gerektiren bir program ile alınırsa iş değişir. Bu durum Türkiye–İngiltere ilişkilerinin daha da derinleşmesine vesile olabilir. Şüphesiz böyle bir değişimin maliyeti, süresi ve jeopolitik etkileri kayda değer ölçekte olur.”