Biz uçtuk sayılabilir mi?
Volkan ŞEKERCİ
Yazı dizimizin ikinci bölümünde Volkan Şekerci, paraşütçülük için çok önemli olan rüzgar tünelleri içih “Biz uçtuk sayılabilir mi” sorusunun cevabını arıyor
Aslına bakıldığında kristal berraklığında görülecek ve kimsenin söylemediği veya tercih etmediği şekliyle “uçuş” yoktur, “iniş zamanı” vardır. Yerden zıplamanızla, bir kaldırım kenarından sıçrayıp asfalta temas süreniz de uçuş sayılabilir teknik olarak.
Burada mühim olan kriter bu sürenin ne kadar olduğu ve yere tek parça inip inmediğinizle alakalın bir paradoks.
Bütün bu yazdıklarımı lütfen havacılar “öyle şey olur mu” minvalinde ele almasınlar çünkü tamamen sportif havacı kafasıyla değerlendirdiğim dışa vurumlar. Bu vince bağlı bir kabloyla çekilerek havalanan bir planör de olabilir, bir tepeden koşarak havalanan yamaç paraşütü de, sıcak hava doldurularak egzotik bir ambiansla havalanan bir sıcak hava balonu da.
Sonuç asla değişmez. Süre sadece “uçuş” limitinizdir. Bunu arttırıp azda tutmak kişinin becerilerine göre değişebilir, esnektir ve mantıken de tamamen “an” içerisindedir.
Bu sebeple her branştan insanlar daha uzun havada kalma süresi, daha uzun mesafe uçuş, daha yüksekten atlama gibi rekorların peşinden koşturuyor. Aslında bu bir nevi kendi içimizdeki kaşifi leşfetme ve insanlığın doğaytla olan esnek ilişkisini aramakla alakalı bir bir dönemeç.
Dikey rüzgar tünellerine bu kadar vurgu yaparken bahsetmeye çalıştığım şey de tam olarak bu. Rüzgarın kuvveti ve “vücut uçuşu” dediğimiz serbest düşüş yetilerini geliştirmek için kullandığımız bu yeni ve devrimsel uçuş imkanı, günümüzde festivallerden, açılış seramonilerine, özel gösterilerden eğitimlere kadar devasa bir alanda birleşiyor. Ve mucizevi şekilde bunu bir aletle gerçekleştiriyorsunuz.
Serbest düşüş simülasyonu kullanmıştım önceki makalede ama bu tanım da yanlış. Çünkü bir simülatör size sadece uçuş karekteristiği ve önceden girilen datalarla bir patern oluşturarak olası senaryoları sunar. Ama dikey rüzgar tünelinde gerçekten uçuyorsunuz. Yanlış bir ön kumanda verdiğinizde kaskınızın o pileksiglasta çarpınca çıkan sesiyle bunu test edebilirsiniz.
POPÜLERLİK ARTARKEN ROCKSTAR GİBİ TAKILALIM MI?
Dikey rüzgar tünelleri, son yıllarda festivallerde, gösterilerde ve etkinliklerde sıkça kullanılan eğlence ve spor aktivitelerinden biri haline geldi. Bu, hem eğlenceli hem de güvenli bir serbest düşüş deneyimi sunduğundan, farklı yaş gruplarına hitap etmeye başladı ve insanlar “uçma tutkusu”nu uçaktan elini ayağını çıkartmadan da deneyimleyebilmeye başladı. PPL (amatör pilot lisansı) alsanız da teknik olarak uçmuyorsunuz. Sevgili dostum Yusuf Kurt’un (Bkz. SoloTurk) da İTÜ’de verdiğimiz konferans sonrası bana dönüp kameralara poz verirken ifade ettiği şekliyle: “evet ya şu atlayış işini yapalım artık” demesi gibi…
Ülkede en iyi F-16 pilotlarından biri olabilirsiniz ama iş dönüp dolaşıp uzay kapsüllerini bile gezegene döndürmek için kullandığımız paraşüte geldiğinde işler biraz güzelleşiyor. Bir nevi kürkçü dükkanı… (Sevgili dostuma da ayrıca selamlar buradan)
Festivaller ve Etkinlikler boyutunda baktığımızda dikey rüzgar tünelleri, son on yılda özellikle ekstrem spor festivallerinde, büyük eğlence fuarlarında ve açık hava etkinliklerinde giderek daha fazla yer aldı. Avrupa ve Kuzey Amerika’da düzenlenen büyük festivallerde, çeşitli tematik şovlar ve halka açık deneyim alanları oluşturularak kullanıldı. Ve bunların hepsi olimpiyat açılışı gibi büyük yankı uyandıran gösterilerdi.
Tanıtım gösterileri açısından, bazı markalar ve organizasyonlar, ürün lansmanları, kurumsal etkinlikler ve şehir tanıtım günlerinde dikey rüzgar tünellerini kullanarak kalabalıkların ilgisini çekti. Hatta öyle sponsorluklar verildi ki, dünya şampiyonaları bile organize edilmeye başlandı. Özellikle büyük AVM’lerde ve turistik noktalarda bu tür gösteriler dikkat çekti, insanlar hücum etti.
Başlangıçta dikey rüzgar tünelleri oldukça maliyetli bir yatırım olarak görülüyordu. Ancak ekstrem spor tutkunlarının ilgisi ve spor eğitimi ihtiyaçları doğrultusunda bu alan yatırımcılar ve sponsorlar için cazip hale geldi. Özellikle hava sporları ve eğlence sektörüyle ilgilenen özel şirketler bu tünellerin finansmanında öncü rol oynamıştır.
Örneğin, iFly ve SkyVenture gibi büyük firmalar, ilk tünelleri kurarak bu sporun yaygınlaşmasında önemli katkılarda bulundular. Ülkemizde de sadece Üçel Bodyflight Systems aynı işlevi kendi tasarımlarıyla yerine getirdi ve halen getiriyor. Mustafa Aluftekin, inanılmaz işler çıkartarak akustik performanstan, aerodinamiğe her alanda konusunda uzman insanları bir araya getirdi ve açık tünel işinde öncü oldu.
Büyük hava sporları etkinliklerine sponsor olan markalar (Red Bull gibi), dikey rüzgar tünellerinin popülerleşmesinde etkili oldu. Bu tür sponsorluklar, tünellerin festival ve gösterilerde sıkça kullanılmasını sağladı ve kitlesel tanınırlığını arttırdı.
Yaygın medya tanıtımları, viral videolar ve sosyal medyanın gücü, bu tünellerin geniş kitlelere ulaşmasını hızlandırdı. Aynı zamanda ünlülerin, sporcuların ve sosyal medya fenomenlerinin rüzgar tünellerinde yaptığı denemeler de popülerliği artırdı.
Bu faktörler sayesinde dikey rüzgar tünelleri, sadece profesyonel sporcuların değil, aynı zamanda herkesin deneyimleyebileceği bir aktivite haline geldi ve festivallerde sıkça tercih edilen bir gösteri unsuru oldu.
Burada bir parantez açmak lazım. Sadece sektörün gelişimi ve para getirilerinden, sosyal ve reklamsal kullanımlarından bahsetmiyoruz. Bir de işin profesyonel sporcuların dünya şampiyonalarına hazırlanma süreçleri var.
Mesela Singapur’dan gelen genç bir sporcu olarak dikey rüzgar tüneli yarışmalarında dünya şampiyonluğu kazanan, çeşitli dünya rekorları kırmış ve çok sayıda madalya kazanan Kyra Poh, dikey rüzgar tünellerinin sadece indoor skydiving’te değil, açık hava skydiving(paraşüt) becerilerinde de büyük katkı sağladığını belirtiyor.
Yine Belçika kökenli bir serbest paraşütçü ve indoor skydiving şampiyonu olan David Grauwels rüzgar tünellerinin özellikle formasyon uçuşları için ideal bir ortam sunduğunu vurguluyor. Bu tünellerde yapılan antrenmanların açık hava skydiving sırasında gerekli olan teknik uyum ve kontrol becerilerini mükemmelleştirdiğini belirtiyor. En baştaki simülasyon ama tam olarak simülasyon değil açıklamama denk bir örnek. Çünkü bir uçuş simülasyonunda uçmayı öğrenebilirsiniz ama bir gösteri pilotu olamazsınız…
Dünyada halihazırda başarı gösteren istisnasız tüm takımlar ve bireysel sporcular aynı fikirde.
Birçok sporcu, dikey rüzgar tünellerini teknik eğitim için bir dönüm noktası olarak görüyor haliyle. Geleneksel skydiving’te havada geçen sınırlı süreyi telafi ederek, sporcuların yerçekimsiz ortamda daha fazla süre geçirmelerini sağladığı gibi geniş bir kendini test etme zamanı tanıyor. Havacılar iyi bilir, ne kadar irtifa (yani zaman) o kadar güvenli çalışma alanı ve güvenlik demektir.
Rüzgar tünelleri, açık hava skydiving’in doğasında bulunan riskleri azaltıyor ve bu, hem sporcular hem de yeni başlayanlar için daha güvenli bir ortam sunuyor ve sporu daha erişilebilir hale getiriyor.
Aynı hareketi defalarca tekrarlayarak geliştirmek mümkün. Bu da hem açık hava skydiving’te hem de indoor yarışmalarda daha hassas ve kontrollü manevralar yapma imkanı sunuyor sporculara.
Aletlerin popülerleşmesi, tünellerin sadece profesyonel sporcular için değil, halka açık olarak da kullanılabilmesi, skydiving’in dünya genelinde tanınırlığını ve ilgisini arttırdı.
Devamı geliyor, daha yazacak çok şey var 🙂